Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/193 Esas 2011/1872 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/193
Karar No: 2011/1872
Karar Tarihi: 21.2.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/193 Esas 2011/1872 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacı, miras bırakanının 3 numaralı bağımsız bölümünü satan davalıların imza taklitleri sonucu taşınmazın tapuda işlem gördüğünü iddia ederek tapu iptal ve tüm mirasçılar adına tescil istemiştir. Mahkeme, sahtecilik hukuksal nedeniyle davanın kabulüne karar verdikten sonra davalılar, tapuya iyi niyetle dayandıklarını belirterek temyize gitmişlerdir. Yargıtay ise Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi'nin raporuna dayanılmaksızın karar verildiğini ve daha detaylı bir inceleme gerektiğini belirterek kararı bozmuştur. Daha sonra, tapu kaydındaki ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespit edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi'nden rapor alınarak imzanın davacıya ait olup olmadığı kesinleştirilmeli ve sonraki kayıt maliklerinin konumları doğrultusunda karar verilmelidir. Kararda belirtilen kanun maddeleri ise şunlardır: 2659 sayılı Yasa'nın 21. maddesi, Medeni Kanun'un 2. maddesi, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde 1023. madde ve ayni hak yolsuz olarak tesçil edildiğinde 1024. madde.
1. Hukuk Dairesi         2011/193 E.  ,  2011/1872 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : KONYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 05/05/2009
    NUMARASI : 2006/341-2009/264

    Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
    Davacı, 8482 parsel sayılı taşımazda bulunan 3 nolu bağımsız bölümün davacı ve bir kısım davalıların ortak miras bırakanı A. T.adına kayıtlı iken, 05.04.2005 tarihinde ölümüyle iştirak halinde mirasçılara intikal ettiğini, davacının murisin ikinci eşi olup, davalılar H.,E., O.ve Ü.’ın murisin ilk eşinden olma çocukları oluğunu, bu davalıların davacının payını vermeden taşınmazı satmak için uzun süre ugraştıklarını, daha sonra yaptığı araştırma neticesinde, davalı mirasçıların davaya konu taşınmazı imzasını taklit ederek davalı B.Ö.’a sattıklarını, bu senetteki imzanın davacıya ait olmadığını, diğer davalıların da kötü niyetli olduğunu ve tescilin hükümsüz olduğunu ileri sürerek tapu iptal ve tüm mirasçılar adına tescile karar verilmesini istemiştir.
    Davalılar M..ve F., taşınmazı iyiniyetle edindiklerini belirterek, ihbar edilen Hazine de satışta usulsüzlük olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, resmi akitteki imzanın davacıya ait olmadığı ve yolsuz tescile dayalı işlemde tapu siciline güven ilkesinin uygulanamayacağı gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Karar, davalılar M., F. ve dava ihbar olunan Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi . raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tüm mirasçılar adına tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, 03.09.2008 tarihli grafoloji ve sahtecilik uzmanı bilirkişi raporuna itibar edilerek davanın kabulü yönünde hüküm kurulmuştur.
    Oysa, 2659 Sayılı Yasa’nın 21. maddesi uyarınca; temlik işleminde kullanılan imzanın sahte olduğu iddiası, başka bir ifadeyle imzanın davacının eli ürünü olup olmadığı hususunun Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesince saptanması gerekeceği kuşkusuzdur. O halde mahkemece, anılan hususun gözardı edilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir.
    Öte yandan, sahte bir işlemle temlik yapıldıktan sonra, taşınmazın bir başka işlemle diğer kişilere aktarılması durumunda, diğer bir deyişle ikinci el ve sonraki malikler bakımından iyiniyet araştırması yapılması gerektiği 18.11.1991 tarih ve 4/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gereğidir.
    Bilindiği üzere, Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
    Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
    Hal böyle olunca, öncelikle yöntemine uygun biçimde Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden rapor alınarak, akitteki imzanın davacıya ait olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması, sahteciliğin belirlenmesi halinde sonraki kayıt maliklerinin olayı bilen veya bilmesi gereken konumda bulunup bulunmadıklarının yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda irdelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile karar verilmiş olması doğru değildir.
    Davalılar ve dava ihbar edilen Hazine’nin, temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.2.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara