Esas No: 2010/10413
Karar No: 2011/1729
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/10413 Esas 2011/1729 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacı, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak babasına ait taşınmazı davalıya temlik ettiğini ileri sürerek pay oranında iptal-tescil olmazsa tenkis talebinde bulunmuştur. Davalı ise bedeli karşılığında taşınmazı satın aldığını belirtmiştir. Mahkeme, işlemin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiştir. Temyiz eden davalı vekili, herhangi bir muvazaanın bulunmadığını iddia etmiştir. Yargıtay da davalıya hak vererek davayı reddetmiştir.
Kararda geçen kanun maddeleri: Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddeleri.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BURSA 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/06/2010
NUMARASI : 2009/245-2010/243
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanı İrfan"ın adına kayıtlı çekişme konusu bağımsız bölümü mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak kızı olan davalıya temlik ettiğini ileri sürerek, pay oranında iptal-tescil, olmazsa tenkis talebinde bulunmuştur.
Davalı, bedeli karşılığında taşınmazı satın aldığını, murisin paylaştırma amacının olduğunu belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, işlemin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 18.02.2011 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Orhan Akbulat ile temyiz edilen vekili Avukat İ.. K geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal, tescil ve tenkis isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; tarafların ortak miras bırakanı İrfan"ın maliki olduğu 5852 ada 17 parsel sayılı taşınmazdaki 6 nolu bağımsız bölümün intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 13.02.2002 tarihli akitle davalıya satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, miras bırakan İrfan"ın davalıya yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır.
Öte yandan, miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoşgörü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa, mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde, miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır taşınmaz ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ile değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak, paylaştırmanın mı yoksa mal kaçırma amacının mı üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.
Somut olaya gelince, davacının miras bırakan İrfan"ın torunu, davalı H..."in ise kızı olduğu, miras bırakan İrfan"ın sağlığında davalı ile birlikte aynı çatı altında hayatını sürdürdüğü ve davalının muris ile ilgilendiği, tüm sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşıladığı ve murise hayatı boyunca bir evladın ebeveynine bakmakla ve göstermekle yükümlü olduğu şartların fevkinde ilgisini ve hizmetini esirgemediği dosya kapsamı ile sabittir.
Oysa, çekişme konusu taşınmazın satış şeklinde davalıya temlik edildiği görülmektedir. Hemen belirtilmelidir ki, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği kabul edilmelidir. Nitekim bu husus uygulamalar ve doktrinde de kabul edilmekte, ayrıca Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarıyla da benimsenmiştir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşır.
O halde, yukarıda değinilen somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı ve bu amaçla temlikin gerçekleştirilmediği kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 18.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.