Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, sağ olan anneleri E."in akli dengesinin yerinde olmadığını ve dava dışı kardeşlerinin E.."in 1897 ve 3000 parsel sayılı taşınmazlarını ehliyetsizliğinden yararlanarak ve kandırmak suretiyle davalıya satışını sağladıklarını ve satış bedelini ve aralarında paylaştıklarını, böylece kendilerinden mal kaçırdıklarını, davalının da ehliyetsizliği bilerek işlem yaptığını ileri sürerek, tapu iptali ile E.. adına tescil isteğinde bulunmuşlar, bilahare davacılardan G.., davasından feragat ettiğini beyan etmiştir.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, davacı H.. ve eşi aracılığıyla satışın yapıldığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, yargılama sırasında E.. Ş.."ün vasi tayin edildiği ve vasinin işbu davaya katılmayacağını beyan ettiği dikkate alınarak davacıların taraf sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın davacıların davacı sıfatı bulunmadığından husumet yönünden reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı H.. B..vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın aktif husumet yönünden reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; E.. Ş..tarafından çekişme konusu 1897 parsel sayılı taşınmazın davalıya, 3000 sayılı parselin ise dava dışı 3.kişiye 15.9.2008 tarihinde ve satış suretiyle temlik edildiği; E.."in halen sağ olup, davacı çocukları tarafından E.."in hukuki ehliyetinin bulunmadığı ve diğer çocuklarının hilesiyle temilkin gerçekleştirildiği ileri sürülerek iptal ve E. adına tescil isteğiyle eldeki davanın açıldığı; yargılama sırasında Kuşadası Sulh Hukuk Mahkemesinin 21.10.2009 tarih ve 606/529 sayılı kararıyla E.."in vesayet altına alınarak kendisine kızı F..."nın vasi olarak atandığı anlaşılmaktadır.
Ne varki, Türk Medeni Kanununun 462/8.maddesi gereğince husumete izin kararı alınmadığı gibi, vasi F... da davaya katılmayacağını beyan etmiştir.
Bilindiği gibi, vasinin mahcuru temsilen beyanda bulunması ve beyanının hüküm ifade edebilmesi husumete izin kararı alınmasını gerektirir. Olayda, bu gereklilik yerine getirilmediğine göre, vasinin sözü edilen beyanına hukuki değer verilemez. Ancak, temliki yapan kayıt malikinin kısıtlı olduğu da bir gerçektir.
O halde, konunun kamu düzenini ilgilendirmesi ve keza mahcurun haklarının korunması açısından HUMK."nun 42.maddesi gözetildiğinde, hakim tarafından kendiliğinden temsil kayyımı atanması yoluna gidilmelidir.
Hal böyle olunca; T.M.K."nun 462/8 ve HUMK."nun 42.maddeleri gözetilmek suretiyle temsil kayyımı atınmasının sağlanması ve onun katılımıyla yargılamanın sürdürülüp, işin esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacı Hatice vekilinin, temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.2.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.