Esas No: 2010/14029
Karar No: 2011/1687
Karar Tarihi: 17.02.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/14029 Esas 2011/1687 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacılar, miras bırakanları F..Y..\"ın 4229 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını davalı kızına satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır. Mahkemece, satış işleminin gerçek iradeyi yansıtmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosyada yeterli delil olmadığından, miras bırakanın gerçek iradesinin saptanması bakımından belgeye dayalı olarak gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, davalının savunmaları gerekçelendirilerek değerlendirilmesi, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Bu nedenle, hükümlerin bozulmasına karar verilmiştir. Kanun maddeleri: Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddeleri.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : EYÜP 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/07/2010
NUMARASI : 2005/424-2010/363
Taraflar arasında birleştirilerek görülen davalarda;
Davacılar, miras bırakanları F..Y.."ın 4229 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla davalı kızına satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, murisin Alman devletinden almış olduğu özürlü maaşından oluşan birikimine karşılık çekişmeli taşınmazı devrettiğini, mal kaçırma iradesi bulunmadığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, miras bırakanın gerçek iradesinin bağış olduğu, satış işleminin gerçek iradeyi yansıtmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S.raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davaların kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların miras bırakanı F.. Y.."ın çekişmeli 4229 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını 28.06.2004 tarihli akitle davalı kızına satış suretiyle temlik ettiği, davacıların temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açtıkları, davalının da açılan davalara karşı miras bırakanın iradesinin mal kaçırma olmayıp sağlığında tüm mirasçılarına mal varlığını paylaştırma gayesi taşıdığını savunduğu görülmektedir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekirki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamıyacağıda kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirascılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve begeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirascıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kasdının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Somut olaya gelince; mahkemece davalıların yukarıda değinilen denkleştirme savunması yönünden herhangi bir araştırma ve soruşturma yapılmaksızın neticeye gidildiği görülmektedir.
Öte yandan, davalı miras bırakanı ile uzun yıllardır Almanya"da kaldığını, kendisinin ihtiyaçlarını göremeyecek nitelikte sakat olduğunu ve Alman Devleti tarafından sakatlık maaşı bağlandığını ve o tarih itibariyle yaşının küçük olması nedeniyle veli sıfatıyla anılan paraların muris tarafından tahsil edildiğini ve sonradan da bu paralara karşılık olmak üzere söz konusu temlike konu 1/3 payın kendisine devredildiğini, böylesi bir işlemin bağış niteliğinde kabul edilemeyeceğini, aksine sakatlık maaşı sebebiyle elde edilen paraların karşılığı olduğu düşünüldüğünde belirli bir ivaz karşılığı olduğunun kabulü gerektiği yönünde savunmada bulunduğu halde mahkemece bu savunma üzerinde de yeterince durulmadan davanın kabulü cihetine gidilmiştir.
Kabule göre de, davacıların miras paylarına isabet eden değer üzerinden harç alınması gerekirken kabul kapsamı dışında kalan payları da kapsar biçimde fazla harç alınması da isabetli değildir.
Hal böyle olunca, öncelikle yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde, miras bırakanın gerçek amacının saptanması bakımından belgeye dayalı olarak gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, keza davalının savunmaları gerekçelendirilerek değerlendirilmesi, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.