Esas No: 2010/14056
Karar No: 2011/1611
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/14056 Esas 2011/1611 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacı, miras bırakan M..D..'ın öldüğünü, tüm mirasçılar tarafından taşınmazların harici taksim edildiğini ve davacının çekişmeli parsellerin kendisine isabet ettiğini dile getirerek tapu iptali-tescil istemiştır. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkeme, harici taksim iddiasının kanıtlanamadığı; ibra senediyle taksime ilişkin resmi akte yönelik irade fesadı iddiası bakımından da B.K.'nun 31. maddesindeki 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçeleriyle davanın reddine karar vermiştir. Ancak, davacının iddiaları yönünden yeterli bir soruşturma yapılmadığı ve eksik soruşturma ile karar verildiği belirtilerek hüküm bozulmuştur. Kanun maddeleri: B.K.'nun 28/l, 31. ve HUMK'nun 428. maddeleri.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : AKYAZI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/11/2008
NUMARASI : 2006/220-2008/448
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakan M..D.."ın 1970 yılında öldüğünü, 1974 yılında tüm mirasçılar bir araya gelerek taşınmazlarını haricen taksim ettiklerini ve çekişmeli 439 ile 1431 sayılı parsellerin de kendisine isabet ettiğini, o zamandan beri de taşınmazları kullanageldiğini, ancak noterde düzenlenen 11.09.1974 tarihli “ibra senedi”ndeki paylaşımın harici taksime uygun olmadığını, bu senede göre tapuda yapılan 24.09.1974 tarih, 918 yevmiye sayılı taksim sözleşmesinin de geçersiz bulunduğunu; okuma-yazma bilmemesinden faydalanılarak ibra senedinin hile ile düzenlendiğini, resmi taksim sözleşmesinde de yer almadığı halde adına kaşe mühür kullanıldığını ileri sürerek tapu iptali-tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı taraf, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, harici taksim iddiasının kanıtlanamadığı; ibra senedi ile taksime ilişkin resmi akte yönelik irade fesadı iddiası bakımından da B.K."nun 31. maddesindeki 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, harici taksim, hile ve sahtecilik iddialarına dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Getirtilen kayıt ve belgelerden, davacı ile .. Y.. ve M..Ö..dışındaki davalıların 13.01.1970 tarihinde ölen M.. D."ın mirasçıları oldukları; 11.09.1974 tarihinde noterde düzenlenen ""İ.. Senedi"" başlıklı belge ile, muristen kalan 432, 433, 485 ve 499 sayılı parsellerle ilgili yapılan taksimatta davacıya 485 sayılı parselden 2 dönüm yer ile 432 sayılı parselin verileceğinin kararlaştırıldığı, belge düzenlenirken davacının parmak izi kullandığı ve iki de şahit bulundurulduğu; tapuda düzenlenen 24.09.1974 tarih 918 yevmiye sayılı resmi akitte ise, ibra senedine uygun biçimde rızai taksim yapıldığı ve 485 sayılı parselin 1431 ve 1432 sayılı parseller olarak ikiye ayrılmasının ve bunlardan 2000 m2.lik 1432 sayılı parsel ile 432 sayılı parselin müstakilen davacı adına, 439 sayılı parsel ile 1431 sayılı parselin ise F.D. ve D.D. adlarına tescillerinin kararlaştırıldığı ve bu durumun aynen sicile yansıtıldığı, resmi akitte davacının ismi altına kaşe-mühür vurulduğu ve iki de şahidin yer aldığı; 1975 ve 1976 yıllarında F. D. ile D.. D."ın 439 ile 1431 sayılı parselleri M.İ..i.."na satış yoluyla devrettikleri; sonrasında F. D. tarafından 1997"de ölen M.İ.K..."nun mirasçıları A. Y.. ve M.. Ö..leyhine 07.09.2004 tarihinde 2004/405 esas sayılı dava açıldığı ve 439 ile 1431 sayılı parsellerin inançlı işleme dayalı olarak M.İ.. Ko.."na devredildiği ileri sürülerek iptal-tescil istendiği, yargılaması sırasında 439 sayılı parsel hakkındaki davanın atiye terkedildiği, 1431 sayılı parsel hakkındaki davanın ise yazılı belge ile kanıtlandığından bahisle F.D."a ait 2/3 payının iptaline ve F..D..adına tesciline karar verildiği, derecattan geçerek 17.07.2009"da kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Davacı A..A.. 23.05.2006"da eldeki davayı açarak, murisleri M..D.."ın ölümünden sonra 1974 yılında tüm mirasçılar bir araya gelip muristen kalan taşınmazları haricen taksim ettiklerini ve çekişmeli 439 ile 1431 sayılı parsellerin kendisine isabet ettiğini, o zamandan beri de taşınmazları kullanageldiğini, ancak noterde kaleme alınan 11.09.1974 tarihli “ibra senedi”nin harici taksime uygun olmadığını ve okuma-yazma bilmemesinden faydalanılarak hile ile düzenlendiğini, bu senede göre tapuda yapılan 24.09.1974 tarih 918 yevmiye sayılı taksim sözleşmesinde de yer almadığı halde kendi adına kaşe mühür kullanıldığını, işlemin sahtecilik nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek 23.05.2006"da eldeki davayı açmıştır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak, ileri sürülen iddialar yönünden mahkemece hükme yeterli kapsamda bir soruşturma gerçekleştirildiği söylenemez.
Bilindiği üzere hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. B.K"nun 28/l maddesinde açıklandığı gibi, taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Ayrıca, hile her türlü delille kanıtlanabileceği gibi, iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Kaldı ki, süre yönünden davacı tarafın beyanı esas olup, davanın süresinde açılmadığının ispat yükü karşı taraf üzerindedir.
Somut olayda davacı, iddia ettiği harici taksime uygun biçimde taşınmazları kullanageldiğini ve hileye 2004/405 es.s. dava devam ederken vakıf olduğunu ileri sürdüğüne ve davalılarca bunun aksini gösterir bir delil gösterilmediğine göre, hile iddiası bakımından davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir.
Öte yandan, sahtecilik iddiasının ise herhangi bir süreye tabi olmadığı ve kanıtlandığı takdirde işlemin hukuken malül sayılacağı tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, ileri sürülen iddialar üzerinde yeterince durulması, bütün delillerin eksiksiz toplanması, delil olarak dayanılan ibra senedinde ve 24.09.1974 tarih 918 yevmiye sayılı resmi akitte yer alan tanıkların dinlenilmesi; diğer taraftan, davacının resmi akit düzenlenirken bizzat hazır bulunup bulunmadığının ve kaşe-mühür kullanıp kullanmadığının açıklığa kavuşturulması, ondan sonra tüm dosya içeriği birlikte değerlendirilmek suretiyle karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK."nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.02.2011 tarihinde oybirliğyile karar verildi.