Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakan babalarının 2062 sayılı parseldeki 1/2 payını ölünceye kadar bakım şartıyla dava dışı oğlu M"ten olma torunu davalı A"ye devrettiğini, işlemin kendilerinden mal kaçırma amacıyla muvazaalı biçimde yapıldığını ileri sürerek payları oranında iptal-tescil istemişlerdir.
Davalı, küçüklüğünden beri miras bırakan dedesi ile birlikte yaşadığını , ona destek olduğunu, dedesinin başka taşınmazları da bulunduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişmeli payın muvazaalı biçimde devredildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi aporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Getirtilen kayıt ve belgelerden, davaya konu 2062 parsel sayılı taşınmazın 1/2 payı İ... K..k adına kayıtlı iken, 16.09.2004 tarihli resmi akitte ölünceye kadar bakım şartıyla davalı torunu A. K.."e devredildiği; İ...K.."ün 01.12.2008 tarihinde ölümüyle, geride üç kızı ile oğlu(davalı torununun babası) M..."in kaldığı görülmektedir.
İbrahim Küçük"ün üç kızı eldeki davayı açarak, miras bırakan babalarının çekişmeli taşınmazdaki payını ölünceye kadar bakım aktiyle davalı torununa devrinin kendilerinden mal kaçırmak amacıyla yapılan muvazaalı bir işlem olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Bilindiği üzere, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır(B.K.m.511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına Yasa"nın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer(B.K.m.514). Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında aslolan, tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır(B.K.m.18). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunu değil de bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de; sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Somut olayda, toplanan tüm delillerden; 1937 doğumlu olan miras bırakanın, oğlu M.., gelini ve davalı torunu ile birlikte yaşadığı, hayatını idame ettirirken onların manevi desteğini aldığı ve günlük ihtiyaçlarının karşılandığı, yatar vaziyette bakıma muhtaç hale gelmese de, ileride böyle bir duruma düşmesi halinde kendini güvende hissetmek amacıyla taşınmazdaki payını temlik ettiği,başkaca taşınmazlarının da bulunduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan olgular, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın bağış iradesiyle değil, bakıp gözetilme koşulunu gözeterek işlemi gerçekleştirdiği, davalının da bakım borcunu yerine getirdiği dolayısı ile temlikin muvazaalı olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabul edilmesi doğru değildir.
Davalının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.