Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava konusu 1317 ada, 85 parsel sayılı taşınmazın teras katındaki 19 nolu daireye karşılık gelen 1/24 payı ihale yoluyla iktisap ettiğini, davalıların önceki kayıt maliki- borçlu Y.. A..’ın yakını olup haklı ve geçerli bir neden olmaksızın taşınmazda ikamet etmeye devam ettiklerini, tahliye edilmesi ve ecrimisil ödenmesi amacıyla noter kanalıyla yapılan uyarılardan sonuç alamadıklarını ileri sürerek, elatmanın önlenmesi, boş olarak teslimi ve 3.500,00.-TL ecrimisilin tahsili isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, çekişme konusu dairede 1996 yılından bu yana ikamet ettiklerini, binanın miras bırakanları yüklenici H..A...’dan intikal ettiğini, ihaleye konu dairenin anılan daire olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece; elatmanın önlenmesine, ecrimisil isteğinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava; elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkin olup çekişme konusu yeri davalının, kayıttan ve mülkiyetten kaynaklı hakkı bulunmadığı halde kullanmak suretiyle müdahale ettiği belirlenerek elatmanın önlenmesine ve belirlenen ecrimisile hükmedilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur.
Ancak davacı çekişmeli yere bağlantılı olarak 18.09.2009 tarihinde pay satın almış ve davalı tarafa 15.12.2009 tebliğ tarihli ihtarda bulunarak 10 gün içerisinde taşınmazın terk edilmemesi halinde ecrimisil isteği ile birlikte yasal yollara başvurulacağı bildirildiğine göre, davalı tarafın taşınmazda fuzuli şagil durumuna düştüğü tarihin ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren 10 gün sonraki 25.12.2010 tarihi olacağı sabittir. O halde, ecrimisilin başlangıç tarihi 25.12.2010 kabul edilerek dava tarihine kadar belirlenecek davacının payı oranında ecrimisile hükmedilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir.
Ne varki; karardan sonra davalılardan M..A.., paylı mülkiyet üzere olan taşınmazdan pay satın almak suretiyle paydaş durumuna gelmiştir. Diğer davalı Z. A.. ise paydaşın annesi olup İcra İflas Yasasının 276/son maddesi kapsamındadır.
Bu durum karşısında davanın, paydaşın paydaş aleyhine açmış olduğu elatmanın önlenmesi davasına dönüştüğü gözetilerek taraflar arasındaki çekişmenin, TMK’nun 688. ve devamı maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümleri uygulanmak suretiyle çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere Medeni Yasasının 706, Borçlar Yasasının 2l3, Tapu Yasasının 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahte vefa" kuralının yanında Medeni Yasasının 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, Medeni Yasanın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerin toplanması ve bundan sonra bir hüküm kurulması için karar bozulmalıdır.
Davalıların, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.