Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, davalılardan M... İ.."i, adlarına kayıtlı 11 parsel sayılı taşınmaz ile ilgili inşaat işlerini yapmak, talimatları doğrultusunda satmak ... vs. üzere vekil tayin ettiklerini, ancak vekilin talimatları olmaksızın vekalet yetkisinin kötüye kullanarak, muvazaalı olarak eşi olan diğer davalıya 11 parseldeki 4 nolu bağımsız bölümü satış suretiyle devrettiğini ileri sürerek, tapu iptali-tescil, olmazsa tazminat isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacıların iddialarını kanıtlayamadıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.2.2011 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat .. B... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vd. vekili avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece,davacıların iddialarını kanıtlayamadıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden;çekişmeye konu 11 parsel sayılı taşınmazdaki 4 nolu bağımsız bölümün paylı mülkiyet üzere olup, 3/4 payının davacı Serap"a,1/4 payın davacı Madalet"e ait olduğu, davacıların 05.06.1979 tarihinde önceden tanıdıkları ve sosyal ve beşeri ilişkileri olan ,aile dostları davalılardan Avukat olan M..İ...Ö..."ya çekişmeli 11 sayılı parseldeki bağımsız bölüm ve paylarını satma ,vergilerini ödeme ,teminat ipotekleri verme....vs. yetkilerini içerir vekaletname verdikleri ve vekil M.. İ.."in söz konusu taşınmazdaki 4 nolu bağımsız bölümdeki davacı paylarını kendi eşi olan diğer davalı T..e 30.11.1984"de satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, HUMK"nun 76. maddesi uyarınca olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi tespit ederek,uygulanması gerekli kanun hükmünü de saptayıp,çekişmeyi gidermek hakime aittir.Dava dilekçesinin içeriği ve özellikle,iddianın ileri sürülüş biçimine göre;davada dayanılan hukuki sebebin muvazaa olmayıp,vekalet görevinin kötüye kulllanılması olduğu tartışmasız ve sabittir.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur.
Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Mahkemece, temlikin yapıldığı tarih ile davanın açıldığı tarih arasında çok uzun bir sürenin geçtiği ve ses çıkartılmadığı gerekçe yapılarak davanın reddine karar verilmiştir. Oysa davacılardan S.."ın yurdışında yaşadığı,Madalet"in de yaşlı ve yatalak olduğu(ve sonucunda da yargılama sırasında ölümü ile tek mirasçısı S.."ın kaldığı)kendilerinin satıştan haberdar edilmedikleri ve satışı öğredikleri zaman şaşırdıkları dinlenen tanık beyanlarıile yurtdışında yaşama keyfiyetide dosyaya mübrez belgelerle sabittir. Öte yandan;taşınmazın gerçek değeri ile akitte gösterilen değeri arasında fahiş fark olduğu,bedelin ödendiğininde herhangi bir belge ile belgelendirilmediği görülmektedir.
Öyle ise,anılan bu somut olgular,yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde iddianın subut bulduğu kabul edilmelidir. Ne varki, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi,kabul tarzı itibarı ile ,bedelden kaynaklanan alacağın (tazminatın)B.K.126.maddesi hükmü uyarınca 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve bu sürenin geçtiği benimsenerek tazminat isteğinin reddedilmiş olması da isabetsizdir. Zira ,davacıların talep ettiği bedelden kaynaklanan tazminat isteği tapu iptal tescil davasının sonucuna bağlıdır.Başka bir ifade ile iptal ve tescil isteğinin reddi kararının kesinleşmesi ile zamanaşımı süresinin başlayacağı tartışmasızdır.
Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 11.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.