Esas No: 2010/9912
Karar No: 2011/1398
Karar Tarihi: 11.02.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/9912 Esas 2011/1398 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANAMUR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/09/2008
NUMARASI : 2007/111-2008/442
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanlarının adına kayıtlı çekişme konusu 24 adet taşınmazdaki paylarını davalı oğluna mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temlik ettiğini ileri sürerek, pay oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davacıların muvazaa iddialarının doğru olmadığını, bedelini ödeyerek satın aldığını, murisin tüm mirasçılarına taşınmaz verdiğini belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, işlemin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.02.2011 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat .geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vd. vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacılar, miras bırakanın çekişmeye konu 24 adet taşınmazdaki paylarını davalı oğluna satış suretiyle temlik ettiğini ve anılan bu temliklerin kendilerinden mal kaçırma amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmışlar; davalı ise, miras bırakanın asıl iradesinin paylaştırma olduğunu, diğer mirasçılara da yer verdiğini savunmuştur.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamıyacağıda kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirascılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirascıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kasdının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Somut olaya gelince; mahkemece her ne kadar çekişme konusu 24 adet parseldeki temlike konu payların muvazaa ile illetli olduğu benimsenerek dava kabul edilmiş ise de, anılan taşınmazlara ilişkin akit tabloları getirtilmemiş, taşınmazların gerçekten de miras bırakandan intikal ettiği hususu belirlenmemiş orada belirtilen değerler ile keşfen saptanan değerler arasında mukayese yapılmamış, diğer taraftan davalı miras bırakanın sağlığında diğer mirasçılara da mal verildiğini savunduğu halde yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma yapılarak durum saptanıp, belgelendirilmemiş ve noksan soruşturma ile dava neticelendirilmiştir.
O halde, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Davalının, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedene hasren HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 11.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.