Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakan H..."in mal kaçırmak amacıyla 7 parça taşınmazı kadastro işlemi sırasında haricen satılmış gösterilmek suretiyle davalı adına tescilini sağladığını, davalının satış tarihinde yaşı küçük olup, tasarrufa ehil olmadığını ileri sürerek, muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile muris adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, miras bırakan ile arasında satış sözleşmesi bulunmadığını, yerleri kadastro ile edindiğini belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kadastro tespitine itiraz niteliğinde olduğu, çekişme konusu taşınmazların kadastro tespitlerinin 1985 yılında kesinleşmiş olup, 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra davanın açıldığı, 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının somut olayda uygulam yeri bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 7 parça taşınmazın tapulu iken 1980 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında miras bırakan H.."in diğer mirasçılar ile birlikte taşınmazlardaki paylarını adiyen ve haricen sattığından bahisle davalı Adnan ve dava dışı kişiler adına paylı mülkiyet üzere tespitinin yapıldığı, kadastro tespitinin 1044, 1183, 2759, 4031, 290 parseller bakımından en son 11.05.1984 tarihinde kesinleştiği, dava konusu diğer 2162 parselin kadastro tespitinin 05.08.1986 tarihinde kesinleştiği ve 3558 parsel sayılı taşınmazın da hükmen 26.03.1996 tarihinde tapuya tescilinin yapıldığı, miras bırakanın ise tespitten sonra 20.12.1985 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, muris muvazaası iddiasına dayalı davaların, terekeye karşı yapılan haksız fiil niteliğini taşıdığından herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceği tartışmasızdır. Başka bir anlatımla muvazaalı işlem hiçbir hüküm doğurmaz ve muvazaa nedeninin ortadan kalkması ya da bir zamanın geçmesi ile görünürdeki batıl işlem geçerli hale gelmez. 01.04.1974 gün 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi davacı miras bırakanın ardılı olarak değil, miras hakkının çiğnenmesinden ötürü zarara uğrayan kişi olarak ve kendi miras hakkına dayanarak dava açmaktadır. Dava hakkı da miras bırakanın ölümü ile doğmaktadır. Ne varki; muris muvazaasının herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceği kuralının istisnası miras bırakanın kadastro tespitinden önce ölmesi halidir. Zira, Türk
Medeni Kanununun 599.maddesi hükmü uyarınca ölüm ile mirasçılar tereke üzerinde hak sahibi olurlar. Ölümün kadastro tespitinden önce gerçekleşmesi halinde mirasçılar tarafından açılacak davanın kadastro tespitinin kesinleşmesi tarihinden itibaren 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması zorunludur. Aksi halde, davanın hak düşürücü süre geçtiğinden reddi gerekir.
O halde, miras bırakanın ölüm tarihi gözetildiğinde, mahkemece tarafların iddiaları ve savunmaları doğrultusunda delillerinin toplanarak gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, soruşturmanın tamamlanması hasıl olacak sonuca göre işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.