Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacı (birleşen dosya davalısı), kayden maliki olduğu 1023 parsel sayılı taşınmazına komşu 728 sayılı parsel paydaşlarından davalının kullanmak, zeytin ağaçlarını sahiplenmek ve bu ağaçlardan kazanç sağlamak suretiyle müdahale ettiğini ileri sürüp, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuş, birleşen davanın reddini savunmuştur.
Davalı (birleşen dosya davacısı), taraf taşınmazları arasındaki mevcut 60 yıllık sınıra göre zeytin ağaçları yetiştirdiğini, ancak yeni yapılan ölçüm sonucu kullandığı kısmın davacı taşınmazına tecavüzlü olduğunu öğrenince bu kısımdan çekildiğini ve böylece 53 adet ağacının karşı tarafta kaldığını belirtip, asıl davanın reddini savunmuş, birleşen davasında ise, karşı taraf taşınmazında kalan 53 adet zeytin ağacının kendisine ait olduğunun tespiti ile adına misafir ağaç olacak beyanlar hanesine şerh ve tescilini, olmazsa bedelinin tahsilini istemiştir.
Mahkemece, asıl ve birleşen davanın kısmen kabullerine karar verilmiştir.
Karar, davalı (birleşen dosya davacısı) vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Asıl dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil; birleşen dava ise, muhdesatın aidiyetinin tespiti ve tapuya şerhi, olmazsa tazminat isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, asıl ve birleşen davanın kısmen kabullerine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK."nun 376.maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388.maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389.maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne varki, uygulamada söz konusu Yasanın 381.maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutunağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde HUMK."nun 389.maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141.maddesi ile HUMK."nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek, kısa kararda, "1- Davanın kısmen kabulüne, bu sebeple 339.00.-TL ecrimisilin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 2- Birleşen dosyada açılan davanın kısmen kabulüne, bu sebeple 730.00.-TL"nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine...." gerekçeli kararda ise "1-Davanın kısmen kabulüne, bu sebeple 339.00.-TL ecrimisilin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 2- Birleşen dosyada açılan davanın kısmen kabulüne, bu sebeple 730.00.-TL"nin 18.2.2005 tarihinde itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine..." şeklinde kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün 10.4.1992 gün 1992/7 Esas, 1992/4 Sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.2.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.