Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalıdan devralarak kayden maliki olduğu 209 ada 15 parsel 2.kat 6.bağımsız bölüm nolu meskeni davalının geçerli bir hakkı olmaksızın işgal ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerinde bulunmuştur.
Davalı, çekişmeli taşınmazı teminat olarak davacıya devrettiğini belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının üstün bir hakka dayanmaksızın davacıya ait tapulu taşınmaza müdahale ettiği gerekçesiyle elatmanın önlenmesi davasının kabulüne, ecrimisil isteminin de kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK"nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirikten sonra hakimin; aynı yasanın 388.maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389.maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne varki, uygulamada söz konusu Yasanın 381.maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutunağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde HUMK."nun 389.maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasıl olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141.maddesi ile HUMK."nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek, kısa kararda "hükmedilen ecrimisile faiz yürütülmediği" halde, gerekçeli kararda "hükmolunan ecrimisilin dava tarihinden başlayacak yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine" şeklinde kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün 10.4.1992 gün 1992/7 Esas, 1992/4 Sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.2.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.