Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/14091 Esas 2011/1186 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2010/14091
Karar No: 2011/1186
Karar Tarihi: 10.02.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/14091 Esas 2011/1186 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacının vasisi, davacının ehliyetsiz olduğunu ve davalının hile ile 11 parça taşınmazı adına tescil ettirdiğini iddia ederek tapuların iptali ile adına tescilini istemiş. Mahkeme, davanın muvazaa nedeniyle kabulüne karar vermiştir. Ancak davada öncelikli neden olarak ehliyetsizlik gösterilmiştir. Bir davada birden fazla hukuksal neden olabileceği ancak önem derecelerine göre sırasıyla araştırılması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Ehliyetsizliğin araştırılması gerektiği belirtilmiş ve ehliyetsizlik hakkındaki Medeni Kanun maddeleri açıklanmıştır. Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı gibi nedenlerin belirlenmesi için bilirkişi raporuna ihtiyaç duyulabileceği ve Adli Tıp Kurumu raporlarının önemi vurgulanmıştır. Kararın bozulmasına karar verilmiştir. Medeni Kanunun 409/2. maddesi, akıl hastalığı veya akıl zayıflığının belirlenmesinde bilirkişi raporu gerektirdiği belirtilmiştir.
1. Hukuk Dairesi         2010/14091 E.  ,  2011/1186 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : TARSUS 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 20/01/2009
    NUMARASI : 2003/1015-2009/11

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı vasisi, davacı S..’nin yaşlı olmasından faydalanan davalının hile ile 11 parça taşınmazı tapuda satış gibi gösterilerek adına tescilini sağladığını ileri sürüp, tapuların iptali ile davacı adına tescili isteğinde bulunulmuş, davacının yargılama esnasında ölümü üzerine mirasçıları davaya katılmıştır.
    Davalı, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davacıya ait taşınmazların muvazaalı olarak davalıya devredildiği gerekçesiyle tapuların iptali ile miras payları oranında davacılar adına tesciline karar verilmiştir.
    Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
    Dava, hile ve ehliyetsizlik iddiasına dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın muvazaa nedeniyle kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden toplanan delillerden, davacı S...’ye ait dava konusu 11 parça taşınmazındaki payların, 28.03.2002 ve 16.04.2002 tarihli akitlerle ve satış suretiyle davalı kızı Sıttıka Songül adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
    Davacı vasisi, temlik tarihinde davacının ehliyetsiz olduğunu ve yaşlı olmasından faydalanılarak kandırıldığını ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptal ve tescilini istemiş yargılama sırasında davacının ölmesi nedeniyle mirasçıları davaya devam etmişlerdir.
    Mahkemece taraf muvazaası olgusundan söz edilerek öte yandan hile nedenine dayalı iddianın da kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Oysa davada öncelikli neden olarak ehliyetsizlik gösterilmiştir.
    Bilindiği üzere bir davada birden fazla hukuksal nedene dayanılmasında yasaya aykırı bir yön yoktur. Ne varki, böyle bir durumda gösterilen sebeplerin önem derecesine göre sırasıyla araştırılması gereği ortaya çıkar.
    Somut olayda davacı mahcur olup dava vasi aracılığı ile açılmıştır. O halde kamu düzenini ilgilendirmesi bakımından öncelikle ehliyetsizlik hukuksal nedeni üzerinde durulmalıdır. Oysa, mahkemece bu yön hiç gözetilmemiştir.
    Bilindiği üzere; Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
    Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
    Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
    Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
    Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak ehliyetsizlik iddiasının araştırılması hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi, temlik tarihlerinde ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde hile ya da taraf muvazaası iddiasının incelenmesi gerekir. Kabule göre de taşınmazların tekrar temlik yapan adına tescili istenildiğine ve bu kişi (asıl davacı) yargılama sırasında ölmekle tüm mirasçıları yönünden iştirak sağlanmakla tescil kararının tüm mirasçılar açısından verilmesi gerekirken mirasçı Özcan dışındaki mirasçıların payları oranında kabul kararı verilmesi de isabetsizdir.
    Davalı vekilinin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü, H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre, sair hususların incelenmesine şimdilik gerek bulunmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara