Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava dışı yüklenicinin eser sözleşmesinden kaynaklanan edimlerini yerine getirmediğini, ondan pay satın alan davalıların bu edinimlerinin korunamayacağını ileri sürerek iptal-tescil ve elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, husumet itirazında da bulunarak davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, yükleniciden pay satın alan davalıların davacı kaşısında üstün haklarından söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali-tescil ve el atmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, kısa kararda, iptal-tescile ve el atmanın önlenmesine; gerekçeli kararda ise, sadece el atmanın önlenmesine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren, tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur.
Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ve HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda, değinilen ilke ve yasa hükümleri göz ardı edilerek kısa kararda, hem tapu iptali-tescile hem de el atmanın önlenmesine karar verildiği halde, gerekçeli kararda iptal-tescil isteği yönünden bir hüküm kurulmayıp sadece el atmanın önlenmesine karar verilmesi suretiyle kısa karara çelişkili biçimde gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
Hal böyle olunca, l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
Davalıların temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.