Esas No: 2010/13990
Karar No: 2011/980
Karar Tarihi: 07.2.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/13990 Esas 2011/980 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : TEKİRDAĞ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/10/2006
NUMARASI : 1997/176-2006/791
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, davalının kayden malik olduğu çekişmeli 1068 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali, sicilin kütükten terkini, elatmanın önlenmesi ve yıkım karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Davanın reddine ilişkin olarak önceden verilen karar, Dairece ;"…idarece usulüne uygun kesinleşmiş kıyı kenar çizgisinin olup olmadığının saptanması, aksi halde uzman bilirkişiler aracılığıyla 3621 Sayılı Yasa ve ilgili yönetmeliklerde belirtilen yönteme uygun kıyı kenar çizgisinin saptanması, yöntemine uygun belirlenen kıyı kenar çizgisine göre çekişmeli taşınmazın konumunun belirlenmesi” gereğine değinilerek bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan çekişmeli taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığı iddiasına dayalı tapu iptal ve sicilin kütükten terkini ile tanımı aynı yasanın 4.maddesinde yapılan kıyıda kalan yere elatmanın önlenmesi, yıkım isteklerine ilişkin olup mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu 1068 parsel sayılı taşınmazın, kadastro tespitinin yapıldığı, 19.12.1936 tarihinde kesinleştiği ve davanın 22.06.2004 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Her nekadar, nizalı taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümü devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmasızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin " bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 19/12/1936 ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki; kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usulü müktesep hak) ilkesinin 28.6.1960 tarih, 21/9 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır. Öte yandan, yürürlüğe konulan hükümler kamu düzeniyle ilgili bulunduğundan ve re"sen gözetilmesi gerektiğinden somut olayda, aleyhe bozma yasağı ilkesinin de uygulanma yeri bulunmadığı izahtan varestedir.
Öte yandan; temyiz aşamasında 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasanın 16.maddesiyle 3402 Sayılı Yasanın 36/A maddesinde;"... Avukatlık ücreti ve yargılama giderlerinin davalıya yükletilemeyeceği 17.maddesiyle de davalı tarafın sorumlu tutulamaması süreci uzatılarak infaz edilmemiş karar için de geçerli olduğu” hükmü öngörülmüştür.
Hal böyle olunca; yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gözetilerek davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine ve davalı tarafın yargılama giderleri ile avukatlık ücretinden sorumlu tutulmaması yönünden karar verilmesi ve davalı tarafın kararı temyiz etmemesine karşın usulü kazanılmış hak olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durularak gerekçelendirilmesi, sonuçta 29.5.1957 tarih 4/16 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince yargılama giderlerinden sayılan avukatlık ücretinden sorumlu tutulup tutulmayacağı ayrıca davalı lehine avukatlık ücreti verilip verilmeyeceği irdelenip, değerlendirilmesi için karar bozulmalıdır.
Açıklanan nedenlerle, davacı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 07.2.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.