Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanları T..’in, mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak dava konusu 3367 parsel sayılı taşınmazdaki payını satış suretiyle davalıya devrettiğini ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptal tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davaya karşı beyanda bulunmamıştır.
Mahkemece, miras bırakan tarafından davalıya yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davacının miras payı oranında tapunun iptal ve tesciline karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteği ilişkindir.
Dava, davalının yokluğunda sonuçlandırılmış ve mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı temyiz dilekçesinde 1990 yılından beri Almanyada çalıştığını ve Almanyada ikamet ettiğini, dava dilekçesinin davacının ağabeyinin kızı Z.. imzasına aynı çatı altında oturduğu gerekçesiyle tebliğ edildiğini, dava dilekçesinin tebliğinin yurt dışında ikamet etmesi nedeniyle geçersiz olduğunu, davadan haberdar olmadığını, gerekçeli kararın ise aynı şekilde dava dilekçesinin tebliğ edildiği adrese Tebligat Yasasının 35. maddesine göre usulsüz olarak tebliğ edildiğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
Gerçektende temyiz dilekçesine ekli belgelerden davalı İ.’in dava dilekçesinin ve kararın tebliğ edildiği tarihlerden önce 13.10.1990 tarihinden itibaren Almanya da ikamet ettiği, anlaşılmaktadır.
Öte yandan, gerekçeli kararın ise dava dilekçesinin tebliğ edildiği yurt içindeki adrese Tebligat Kanunun 35. maddesi gereğince tebliğ edildiği görülmektedir.
Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. Anayasa’nın 36. ve HUMK"nun 73. maddeleri hükümlerinde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme, tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür.
Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde, taraflar yargılamaya katılmasalar bile mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidirler. Duruşmaya gelinmese dahi ilgilinin yokluğunda davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hallerde, açıklanan biçimdeki uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması gereklidir.
Bu durumda; dava dilekçesinin davalıya usulüne uygun tebliğ edilerek, ona savunma hakkının tanındığını usulen taraf teşkilinin sağlandığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, davalıya dava dilekçesinin 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümlerine göre usulüne uygun bir biçimde tebliğ edilerek; kendisine savunma yapabilme olanağının tanınması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, usulsüz tebligatla yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.01.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.