Esas No: 2010/13871
Karar No: 2011/344
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/13871 Esas 2011/344 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Bu davada, Hazine ile davalı arasında bir tapu iptali-tescil davası görülmüştür. Davacı, kilise kalıntılarının bulunduğu taşınmazın zilyetlikle edinilemeyeceğini iddia ederek tapu iptali-tescil istemiştir. Mahkeme ise taşınmazın zilyetlikle kazanılamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiştir. Ancak, davalı tarafından temyiz edilmiş olan kararın bozulmasına karar verilmiştir. Çünkü, tapu kaydının çekişmeli taşınmaza ait olması halinin uyuşmazlığın çözümünü etkileyeceği açıktır. Bu nedenle, yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler aracılığı ile mahalline keşfen uygulanması gerektiği belirtilmiştir.
Kanun maddeleri:
- 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 11. maddesi
- 5226 ve 5663 sayılı yasalar ile değiştirilen 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 11. maddesi
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : MAÇKA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/09/2009
NUMARASI : 2004/77-2009/227
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, davaya konu 3 sayılı parselin kadastroca davalı adına tespit ve tescil edildiğini, ancak taşınmaz içerisinde kilise kalıntıları bulunduğunu ve Koruma Kurulunun 13.12.1999 tarihli kararı ile korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil kararı alındığını, bu tür taşınmazların zilyetlikle edinilemeyeceğini ileri sürmüş, tapu iptali-tescil istemiştir.
Davalı, taşınmaz her ne kadar zilyetlikten tescil edilmişse de tapusu bulunduğunu, kaldı ki kilise kalıntılarının taşınmazın küçük bir bölümünde yer aldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın tamamının 1.grup olarak tescil ve ilan edildiği, zilyetlikle kazanılamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, 2863 Sayılı Yasa"dan kaynaklanan tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Toplanan delillerden, çekişmeli 102 ada 3 sayılı parselin 30.03.1995 tarihinde yapılan kadastroca zilyetliğe dayanılarak 22556,03 m2 fındık bahçesi vasfıyla davalı adına tespit edildiği ve tespitin 27.12.1995 tarihinde kesinleştiği; içerisinde kilise kalıntıları bulunması nedeniyle Koruma Kurulu"nun 13.12.1999 tarih, 3635 sayılı ve 25.02.2009 tarih, 2007 sayılı kararları ile taşınmazın 1. grup korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olarak tescillenmesine karar verildiği, anılan kararların kesinleştiği; bunun yanında, Koruma Kurulu"nun 28.04.2007 tarih, 1106 sayılı kararıyla da taşınmazın tamamının kilisenin koruma alanını oluşturduğunun belirlendiği anlaşılmaktadır.
Davacı Hazine, 2863 Sayılı Yasa"nın 11. maddesine göre taşınmazın zilyetlikle kazanılamayacağını ileri sürerek, 27.05.2004 tarihinde eldeki davayı açmıştır.
Davalı ise, taşınmazın kadastro tespitinde uygulanmayan tapusu kapsamında kaldığını, Koruma Kurulu"nun 28.04.2007 tarih, 1106 sayılı kararı hakkında da İdari Yargıda dava açtığını savunmuştur.
Gerçekten de, noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen kayıt ve belgelerden, davalıya ait 14.06.1983 tarih, 23 sayılı tapu kaydının kadastro tespiti sırasında uygulanmadığı; diğer taraftan, Koruma Kurulu"nun 28.04.2007 tarih, 1106 sayılı kararının İdare Mahkemesince iptal edildiği görülmektedir.
Hemen ifade edilmelidir ki, 3402 Sayılı Kadastro Yasası"nın 12/4. maddesi “Kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtları, işleme tabi kayıt niteliğini kaybederler. Bu kayıtlara dayanılarak kadastro ve tapu sicil müdürlüklerinde işlem yapılamaz.” hükmünü içermekle birlikte, sözü edilen tapu kayıtlarının hukuki değerlerini koruyacakları da kuşkusuzdur.
Öte yandan, 2863 Sayılı Yasa"nın “Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının malikleri bu varlıkların bakım ve onarımlarını Kültür ve Turizm Bakanlığının bu Kanun uyarınca bakım ve onarım hususunda vereceği emir ve talimata uygun olarak yerine getirdikleri sürece, bu Kanunun bu konuda maliklere tanıdığı hak ve muafiyetlerden yararlanırlar. Ancak, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanları, zilyedlik yoluyla iktisap edilemez.” hükmünü içeren 11. maddesi 2004 yılında 5226 Sayılı ve 2007 yılında da 5663 Sayılı Yasalarla “Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının malikleri bu varlıkların bakım ve onarımlarını Kültür ve Turizm Bakanlığının bu Kanun uyarınca bakım ve onarım hususunda vereceği emir ve talimata uygun olarak yerine getirdikleri sürece, bu Kanunun bu konuda maliklere tanıdığı hak ve muafiyetlerden yararlanırlar. Ancak, kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurullarınca birinci grup olarak tescil ve ilan edilen kültür varlıklarının bulunduğu taşınmazlar ile birinci ve ikinci derece arkeolojik sit alanlarındaki taşınmazlar zilyetlik yoluyla iktisap edilemez.” şeklinde değiştirilmiştir.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında, davalının sözünü ettiği tapu kaydının çekişmeli taşınmaza ait olması halinin uyuşmazlığın çözümünü etkileyeceği açıktır. Bu nedenle, yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler aracılığı ile mahalline keşfen uygulanması, kayıtlardaki her sınırın yerel bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi, gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması, varsa komşu taşınmaz kayıtlarının da aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi; sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarı kadar kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunludur.
Hal böyle olunca, tapu kaydının değinilen ilkeler çerçevesinde uygulanmasıyla ortaya çıkacak sonucun tüm delillerle beraber değerlendirilmesi ve ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilip yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.01.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.