Resmi belgede sahtecilik - İftira - Yargıtay 21. Ceza Dairesi 2015/1616 Esas 2015/2320 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
21. Ceza Dairesi
Esas No: 2015/1616
Karar No: 2015/2320
Karar Tarihi: 24.06.2015

Resmi belgede sahtecilik - İftira - Yargıtay 21. Ceza Dairesi 2015/1616 Esas 2015/2320 Karar Sayılı İlamı

21. Ceza Dairesi         2015/1616 E.  ,  2015/2320 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
    SUÇ : Resmi belgede sahtecilik, İftira
    HÜKÜM : Mahkumiyet

    I- Sahtecilik suçundan kurulan hükme ilişkin temyiz incelemesinde;
    Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında, 5237 TCK"nun 58/7. maddesi gereğince mükerrirler hakkındaki infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmemesi gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
    Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya içeriğine göre sanığın, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine; ancak:
    TCK"nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki "velayet hakkından, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun" sanığın sadece kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, alt soyu haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,
    Yasaya aykırı ise de; yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı Yasanın 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hüküm fıkrasından 5237 sayılı Yasanın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkartılarak, yerine, “53. maddenin 3. fıkrası uyarınca 1. fıkranın c bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık haklarından koşullu salıverilme tarihine, 1. fıkranın diğer bentlerinde yazılı haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına” denilmek suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
    II- İftira suçundan kurulan hükme ilişkin temyiz incelemesine gelince;
    TCK"nun 268. maddesinde tanımlanan iftira suçunun oluşması için; failin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması gerektiği, somut olayda, trafik kontrolünde sanığın görevlilere mağdur ...’nın kimlik bilgilerini verdiği ve mağdur hakkında 21.10.2007 tarih ve EL-073308 seri numaralı Trafik İdari Para Cezası Karar Tutanağı ile İdari Yaptırım Kararı düzenlenmesine sebebiyet verdiği, ancak soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerektirecek bir suç isnad edilmediği anlaşıldığından, iftira suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı eylemin bir bütün halinde 5237 sayılı TCK"nun 206. maddesinde düzenlenen “Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde iftira suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,
    1- Kabul ve uygulamaya göre de;
    a)-Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında, 5237 TCK"nun 58/7. maddesi gereğince mükerrirler hakkındaki infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmemesi gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
    b)-TCK"nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki "velayet hakkından, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun" sanığın sadece kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, alt soyu haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,
    Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 24.06.2015 gününde oy çokluğu ile karar verildi.

    KARŞI OY YAZISI

    Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan farklılık yalan beyan suçu yönündendir.
    Sayın çoğunluk esas itibari ile kimlik belgesinde sahtecilik eylemi ile (bu sahte kimlikteki bilgilerin memura söylenerek sahte belge düzenlenmesinin temini halinde) memura yalan beyanda bulunma suçunun birlikte oluşacağını kabul ederken 5237 sayılı TCK’nun 212. maddesine dayanmaktadır.
    5237 sayılı Kanunun 212. maddesinin madde metninde sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili diğer suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir.
    Ancak: Bunun için kişilerin bu beyan sırasında yeni bir suç işleme irade ve kastı ile hareket etmeleri gerekir. Mevcut olaya baktığımızda kimlik belgesinde sahtecilik suçu memura yalan beyanda bulunma suçunun nedeni ve ağırlaşmış halini oluşturmaktadır. O nedenle ikinci bir suç işleme iradesinin varlığından bahsedilemez. Sahte kimlik belgesi düzenlemek suçlarında (aksi isbat edilemiyorsa) suç tarihi kullanma tarihi olarak kabul edilmektedir. Bir kişi memura sahte kimlik belgesini vererek kimlikteki kişinin kendisi olduğunu söylediğinde sahte belgeyi kullanmış olmaktadır. Yani TCK 204/1. maddesinde tanımlanan resmi belgede sahtecilik suçundaki süreç henüz devam etmektedir. Dolayısı ile sahte kimlik belgesini kullanarak ve buna bağlı olarak kimlikteki bilgiler doğrultusunda yalan beyanda bulunan kişinin eyleminin tek ve ağır olan sahte kimlik belgesi düzenleyip/düzenletip kullanmak olarak kabul edilmesi gerekir. Bu nedenlerle 5237 sayılı Kanunun 212. maddesinin hükmünün bu gibi olaylarda uygulama yerinin olmadığı ve ayrı bir yalan beyan suçunun oluşmayacağı kanaatindeyim.
    Bize göre kişinin üzerinde hiçbir kimlik belgesi olmadan yalan beyanla kimlik bilgileri hakkında gerçek dışı tutanak tutulmasını sağlaması halinde ancak o zaman 5237 sayılı TCK’nun 206. maddesinin uygulanması gündeme gelecektir. Yani sahte kimlik taşıyanlar buna uygun beyanda bulunursa bu eylem sahte belgeyi kullanma olacaktır. Veya en aleyhe kabulle aynı suçu işleme kararının icrası kapsamında 5237 sayılı TCK"nun 43. maddesi uygulanmalıdır. Olayda kişinin iradesi zaten üzerindeki sahte kimlik belgesini kullanmaktır. O nedenle irade ve kasıtda bir kesinti ve yenileme yoktur. Aksine düşünce bir kişiye aynı eylemden dolayı iki kez ceza verilmesi sonucunu doğurur ki bu durum ceza adaleti ile bağdaşmaz.
    Nitekim 11. Ceza Dairesinin önceki tarihli bir kararında “5237 sayılı TCK’nun 206. maddesinde yaptırıma bağlanan memura yalan beyanda bulunmak suçunun oluşabilmesi için, sanığın resmi belgeyi düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yalan beyanda bulunması gerekli olup, 22.08.2006 günlü olay yakalama muhafaza ve savcı görüşme tutunağı, Emniyet Müdürlüğünün aynı tarihli aranan şahıslar büro amirliğine hitaben yazılan müzekkere ve dosyadaki belgelerden … yapılan üst araması sırasında D.G adına tanzim edilmiş, sahte sürücü belgesi ve hüvviyet çıkması üzerine … üzerinde çıkan sahte kimlik belgesine uyan biçimde beyanda bulunmasında ayrıca memura yalan beyanda bulunmak suçunu oluşturmayacağı gözetilmeden delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek unsurları yönünden oluşmayan bu suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyete karar verilmesi” bozma sebebi yapılarak bu hususa dikkat çekilmiştir. (11. CD. 25.09.2007 tarih ve 6660/5847 E.K )
    Sonuç olarak sürücü belgesi veya sahte nüfus hüviyet cüzdanı düzenleyip/düzenletip taşıyan kişilerin memurlarca yapılan bir soruşturmada veya yapılan yol araması sırasında kimlik bilgileri hakkındaki sorulara üzerlerinde taşıdıkları sahte nüfus cüzdanı, pasaport veya sürücü belgesindeki kimlik bilgilerini söyleyerek tutanak tutturmaları eylemi resmi belgede sahtecilik suçunun devamı ve bunların kullanımı niteliğinde olup TCK"nun 204 kapsamında kalmaktadır. Çünkü; kişilerin ayrı bir suç işleme irade ve kastı bulunmamaktadır. Sahte kimlikteki bilgileri verme eylemi sahte kimlik taşımanın doğal sonucu olarak gerçekleşmektedir.
    Bu açıklamalar doğrultusunda sahte kimlik belgesi düzenleyip buna bağlı olarak bu kimlikteki kişinin kendisi olduğu yönünde memura beyanda bulunulması halinde 5237 sayılı TCK"nun 206. maddesinin uygulanmayacağı sadece TCK"nun 204/1. maddesindeki suçun oluşacağı kanaatiyle sayın çoğunluğun aksi yönündeki görüşüne katılmıyorum.

    Hemen Ara