Esas No: 2012/13717
Karar No: 2012/15941
Karar Tarihi: 27.12.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2012/13717 Esas 2012/15941 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/06/2011
NUMARASI : 2008/204-2011/264
Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.04.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Hülya Ürnez ile temyiz edilen Davalı E... K... vekili Avukat F... E..., davalı G... Süt ve Et Ürn. ..... San ve Tic. A.Ş. vekili Avukat D... S... geldiler,davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen davalı Y... B... Vekili Avukat gelmedi,yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
1-Dosya içeriği ve toplanan deliller ile davacı Z...’nın Bornova Noterliği’nin 28.05.1999 tarih ve 25869 yevmiye nolu vekaletnamesiyle tayin ettiği vekili davalı E... tarafından, Z...’nın maliki olduğu, dava konusu 166 ada 8 parseldeki zemin kat 14 bağımsız bölüm numaralı dükkan nitelikli taşınmazın 15.7.2003 tarihinde ve satış suretiyle davalı Y...’a temlik edildiği, onun da aynı taşınmazı 9.4.2007 tarihinde diğer davalı G...Süt ve Et Ür. ...Mam.San.ve Tic.A.Ş"ne satarak devrettiği, Z...’nın vasisi tarafından, anılan temliki işlemin ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenleriyle geçersiz olduğu ileri sürülmek suretiyle eldeki davanın açıldığı, yargılama sırasında Z...’nın ölümü üzerine terekesine temsilce atanarak yargılamanın sürdürüldüğü; temin edilen hem Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Kurulunun, hem de Genel Kurul raporlarıyla, Z.’nın vekaletname tarihi olan 25.08.1999 tarihinde ve ibraname tarihi olan 26.01.2007 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğunun saptandığı gözetildiğinde; ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteğinin reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
2-Vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı iptal-tescil, olmazsa tazminat isteğine gelince;
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 (TBK"nin 506) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Diğer taraftan; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Ayrıca bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince; mahkemece toplanan ve toplanacak deliller çerçevesinde, ilk el durumundaki davalı Y..."ın ediniminin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğinin saptanması halinde ikinci el durumundaki davalı şirketin edinmesinde TMK"nun 1023.maddesinin koşullarının araştırılması, şayet son kayıt maliki ve aynı zamanda ikinci el konumunda olan davalı şirketin iyiniyetli olduğunun saptanması halinde iptal-tescil isteğinin reddiyle kademeli isteklerden bedelden kaynaklanan tazminat isteğinin değerlendirilmesi gerekeceği açıktır.
Hemen belirtilmelidir ki; davalı E... tarafından dosyaya, davacı Z...’nın çekişme konusu taşınmazın satışı nedeniyle kendisini ibra ettiğine ilişkin olarak, biri 24.01.2007 tarihinde haricen düzenlenen, diğeri 26.01.2007 tarihinde İzmir 15. Noterliği’nce tasdik edilen ibranameler sunulduktan sonra davacı vekili “anılan ibraname altındaki imzanın davacının diğer resmi belge ve evraklardaki imzalarla yazı karakterinin uyuşmadığı ve bu yönde Adli Tıp Kurumu’ndan tetkik ve rapor alınması gerektiğini” belirterek ibranamenin geçersizliği yönünde iddiada bulunmuş olup; mahkemece, bu iddia karşısında hiçbir araştırma yapılmadan anılan ibranamelere değer verilmek suretiyle neticeye gidilmiş olması doğru değildir.
Öyleyse; imzaya itirazın, o belgenin sahte olduğu iddiasını da içerdiği gözetilerek, sahtecilik bakımından araştırma ve inceleme yapılması gerektiği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; yargılama sırasında ölen davacı Z. T. imza incelemesine esas teşkil edecek resmi kurumlarda mevcut imzalarını havi belgelerin temin edilerek Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden, 24.01.2007 ve 26.01.2007 tarihli ibranameler altındaki davacı Z.’ atfen atılı imzaların, geçekten davacı Z.’nın eli ürünü olup olmadığının kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlenmesi, ayrıca, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde, davalı Y. yönünden vekalet görevinin kötüye kullanılması, davalı şirket yönünden iyiniyet araştımasının tamamlanmasından sonra bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
Davacı taraf vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 27.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.