Esas No: 2012/9496
Karar No: 2012/15466
Karar Tarihi: 20.12.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2012/9496 Esas 2012/15466 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : DADAY(KAPATILAN) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/04/2012
NUMARASI : 2011/16-2012/18
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 101 ada 3 parsel sayılı taşınmazı davalıya hile suretiyle bedelsiz devrettiğini, hasta olduğu dönemde kendisiyle ilgilenen davalı ve eşinin bakıp ilgilenmeye devam edeceklerini söyleyerek devri sağladıklarını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesin istemiştir.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın davalıya temlikinin iradi olduğu, hilenin ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle, temlikin iradi olduğu, davada akit yapılırken iradenin fesada uğratıldığı gibi bir iddia da bulunulmadığı, sonradan ortaya çıkan olayların akit yapılırken var olan iradeyi etkilemeyeceği anlaşıldığına göre; davacının temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 20.12.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, hile hukuki sebebine dayanan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Mahkemece, hile olgusunun kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere hile (aldatma) genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak, veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma, yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede yanıltma söz konusudur.
Borçlar Kanunu"nun 28/1.ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 36. maddelerinde açıklandığı üzere taraflardan biri, diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile, aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde, aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille kanıtlanabileceği gibi, iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle tabi değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olaya gelince; davacı resmi akdin yapıldığı tarihte yaşlı, hasta ve çocuğu olmaması sebebi ile bakıma muhtaç bir kadındır. Kocası da kısa bir süre önce ölmüş, tamamen yalnız ve destekten yoksun kalmıştır. Bu durum karşısında gerek bedeni ve gerekse moral yönden ağır bir çöküntü içerisindedir. Yaşantısını bundan sonra da huzur içerisinde sürdürebilmek için kendisine destek olacak ve yanına sığınabileceği bir aile ocağı aramaktadır. Bu nedenle endişe içerisinde olan davacının bu yönde telkine ve tesire müsait bulunduğu tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Davalı ve eşi davacıya ve eşine yardım etmek, hasta olduklarında alıp İstanbul’daki hastaneye götürmek, davacının eşi öldükten sonra da aynı şekilde olumlu davranışlar sergilemek suretiyle, davacıya bundan sonraki yaşantısında da bakılacağı yönünde güven telkin etmişlerdir. Davalı ve eşine güvenen davalı da davaya konu evi bedelsiz olarak davalı üzerine devretmiştir. Ne var ki; taşınmazın tapuda devri sağlandıktan sonra davalı ve eşinin davacıya karşı davranışları değişmiş, olumlu davranışların yerini olumsuz davranışlar almış, davacıyla artık hiç ilgilenilmemiştir. Davacının bu şekilde iradesi yanıltılarak hileye düşmesi sağlanmıştır.
Davacı devirden sonra kendisine bakılmaması üzerine hileye düşürüldüğünü anlamıştır. Açılan dava süresindedir. Davacının resmi akit esnasında aldatıldığını bilmesine olanak yoktur. Bu durumu bilmesi hayatın olağan akışına da terstir. Kendisine bakılmayacağını bilse idi zaten temlik işlemini yapmayacağı kuşkusuzdur. Taşınmazı davalıya bedelsiz devrettiğini bilmesi ve resmi şeklin satış suretiyle yapılmasının da hileye düşürülme bakımından önemi yoktur. Yargıtay Yüksek 1. Hukuk Dairesinin somut olaya uygun emsal 1975/2681E. 1975/3072 K.- 02.04.1981 gün 4635 E.4368 K. Sayılı içtihatlarından da açıkça anlaşılacağı gibi, bakıp gözetileceğine inandırılarak temlik yapılmasını sağlama hali hile olarak kabul edilmiştir.(Eraslan Özkaya Hata, Hile, İkrah Davaları 2000 baskı tarihli kitabının 293 ve322. Sayfaları)
Davacının kanıtlanan davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken Mahkemece yazılı gerekçe ile reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın bozulmasına karar verilmesi gerekirken sayın daire çoğunluğu tarafından onanması karşısında sayın çoğunluğun onama kararına ve gerekçesine katılmıyoruz.