Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2012/7207 Esas 2012/15364 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2012/7207
Karar No: 2012/15364

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2012/7207 Esas 2012/15364 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2012/7207 E.  ,  2012/15364 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : AYDIN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 29/12/2011
    NUMARASI : 2010/258-2011/392

    Yanlar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 18.12.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat Y... Ç... İle  temyiz edilen davalı A... E... vekili Avukat N... S... Geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı asiller O...  Ç..., M... E... gelmediler yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
    “Asıl ve birleşen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payı oranında tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, asıl ve birleşen dava bakımından, davalı Atiye ile ilgili davaların reddine, diğer davalılar hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların ve davalılardan O... İle A...’nin miras bırakanı olan K... Ç...’in; maliki olduğu 407 ada 27 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını 17.02.1988 tarihinde ve satış suretiyle eşi İ...’a temlik ettiği; bilahare anılan bu ½ payın, İ... tarafından 28.10.1994 tarihinde davalı oğlu O...’a, O... Tarafından 01.07.1997 tarihinde ablası davacı Y...’in damadı olan davalı M...’ya, M... tarafından da 24.01.2001 tarihinde davalı A...’ye aynı yolla devredildiği; daha sonra taşınmazın komşu aynı 26 sayılı parsel ile tevhidi sonucu 407 ada 41 sayılı parsel olduğu anlaşılmaktadır.
    Asıl ve birleşen davada davacılar, miras bırakanın yapmış olduğu temlikin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, sonraki devirlerin de iyiniyet iddiasında bulunulamayacağından geçersiz olduklarını ileri sürerek eldeki davayı açmışlar; davalı A..., çekişmeli ½ payı bedelini davalı M...’ya ödemek suretiyle satın aldığını belirterek, davanın reddini savunmuş; diğer davalılar O... ve M... ise, asıl davanın 28.12.2010 tarihli oturumunda, davayı kabul ettiklerini bildirmişlerdir.
    Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. 
    Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay  sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.  
    Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
    Somut olaya gelince, miras bırakanın eşine yapmış olduğu temlikin; satış tarihi itibariyle keşfen belirlenen gerçek değer ile akitte belirtilen satış bedeli arasında aşırı oransızlık bulunması yanında, çekişmeli payın gerçekte bedelsiz temlik edildiğinin davacı tanıkları tarafından ifade edilmesi karşısında, anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.
    Öte yandan; yapılan ilk temlik danışıklı olduğuna göre, sonraki diğer devirlerde iyiniyet ilkesinin gözetilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Davalıların akrabalık durumları ve özellikle son el olan kayıt maliki konumundaki A...’nin miras bırakanın kızı olması itibariyle, murisin yaptığı temliki işlemin muvazaalı olduğunu bilen yada bilmesi gereken kişi konumunda bulundukları tartışmasızdır.
    O halde, mahkemenin kabul ettiği gibi, davalı A..., dava konusu edilen ½ payı diğer davalı M...’dan bedelini ödeyerek satın almış olsa bile, ilk temlikin muvazaalı olduğunu bildiğinden iyiniyetli olarak kabul edilemeyeceği; başka bir ifadeyle, Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır.
    Hal böyle olunca, çekişmeli taşınmazda miras bırakandan gelen pay bakımından asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
    Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 18.12.2013  tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 

    Hemen Ara