Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat ve mülkiyetin tespiti davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, mükerrer kayıt nedeniyle tapu iptali-tescil, tazminat ve mülkiyetin tespiti isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu taşınmazların çap komşusu oldukları, mülkiyet alanlarını belirleyen kadastral sınırların, taşınmazların bulunduğu birliklerde (Kıbrıs ve Bayındır köylerinde) ayrı ayrı yapılan tapulama tespitleri sonucu oluştuğu, davacıların paydaş olduğu 171 parsel sayılı taşınmazın 11.09.1950 tarihinde tespit gördüğü tespitin, 30.09.1953 tarihinde kesinleştiği ve tescil edildiği, 846 parselin ise 20.09.1951 tarihinde tespit edilerek tespitin 10.11.1952 tarihinde kesinleştiği ve tescil edildiği, ne var ki tapulama çalışmalarında yapılan hata nedeniyle kadastral sınırların tam olarak çakışmadığı ve taşınmazların 366,59 m²"lik bölümünün mükerrer olarak tespit ve tescil edildiği başka bir ifadeyle bu bölümde mükerrer olarak çap kayıtlarının oluştuğu anlaşılmaktadır.
Davacılar, 3402 sayılı Kadastro Yasasının 22. maddesi uyarınca mükerrer olarak yapılan tescilin iptali, mülkiyetin tespiti ve tazminat istemlerinde bulunmuşlardır.
Bilindiği üzere, 3402 sayılı Yasanın 22/1 maddesi “ evvelce tespit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastrosu ya da tapulaması yapılmış yerin yeniden kadastrosu yapılamaz. Bu gibi yerler ikinci bir kadastroya tabi tutulmuşsa, ikinci kadastro bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılır” hükmünü getirmiştir. Böylesi bir durumda ise mükerrer olarak oluşturulan hangi sicil kaydına değer verilmesi gerektiği önem ifade eder.
O halde, yukarıda değinilen yasal düzenleme ve sapma gösterilmeksizin gerçekleştirilen ve uygulamada benimsenen ilke gereğince tutanağı önce tanzim edilen sicil kaydının yasal açıdan korunacağı tartışmasızdır.
Somut olayda, davacıların paydaş olduğu 171 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin dava konusu 846 parsel sayılı taşınmazdan önce yapıldığı açıktır. Bu durumda 846 parsel sayılı taşınmazın kadastrosunun mükerrer olduğunun kabulü gerekir.
Öte yandan davacı Sevim hakkında mirasçılık belgesine göre intikal yaptırabileceğinden mülkiyetin tespiti davası açmasında hukuki yararı yoktur.
Ayrıca, uyuşmazlık tapu iptali kararı verilmek suretiyle çözümleneceğinden tazminat ve diğer taleplerin bir dayanağı kalmamaktadır.
Hal böyle olunca, davacıların paydaş olduğu taşınmazın kadastro tespit tarihinin önce olduğu dikkate alınarak davanın kabulüne, davacı S.bakımından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.