Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece 6 parsel bakımından davanın kabulüne, 5 parsel bakımından ise reddine ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, çaplı taşınmazlara elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, 6 sayılı parsel bakımından pay oranında elatmanın önlenmesine ve ıslah edilen miktar üzerinden ecrimisilin kabulüne, 5 parsel sayılı taşınmaz bakımından ise davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli taşınmazın davacı ile davalı şirketin ortaklarından olan dava dışı kişilerin miras bırakanları adına kayıtlı olduğu, davalı şirketin taşınmazda kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmamasına karşın taşınmazı kullandığı, bu durumun keşfen sabit olup mahkemece elatmanın önlenmesine karar verilmiş olması kural olarak doğru ise de,davalı şirketin taşınmazda mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmadığına göre 1944 tarih ve 13/24 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca mutlak olarak elatmanın önlenmesine karar verilmesi gerekirken, pay oranında davanın kabul edilmiş olması doğru değil ise de, temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.
Öte yandan; iddianın ileri sürülüş biçimi ve olayların akışından çekişmeli taşınmazın 1975 yılından beri davalının tasarrufunda bulunduğu ve davalının kullanımına karşı çıkılmadığı, ihtar ve uyarıda bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Öyle ise, davalının kullanımının muvafakata dayalı olduğu bir başka ifade ile taraflar arasındaki ilişkinin Borçlar Kanunu"nun 299. maddesinde öngörülen (6098 sayılı TBK"nun 379 maddesi) ariyet akdi (kullanım ödüncü) niteliği taşıdığı kuşkusuzdur. Bilindiği üzere ariyet akdi sözlü yapılabileceği gibi yazılı da yapılabilir ve aynı zamanda muayyen bir müddet için yapılabileceği gibi aynı Yasanın 303. maddesi uyarınca (6098 sayılı TBK"nun 383. maddesi) gayrımuayyen bir müddet içinde yapılması da olanaklıdır. Ariyet veren şeyi, ne müddetini ne de niçin kullanılacağını tayin etmeyerek vermiş ise dilediği vakit geri alabileceği BK"nun 304. maddesi hükmü (6098 sayılı TBK"nun 384. maddesi) gereğidir. Bu durumda dava açılmakla muvafakatin geri alındığı ve BK"nun 304. maddesi (6098 sayılı TBK"nun 384. maddesi) gereğince de akdin feshedildiği kabul edilmelidir.
Bu düzenlemeler karşısında davalının kullanım durumu değerlendirildiğinde ise; davalıyı bu davanın açıldığı tarihe kadar haksız işgalci olarak kabul etmek olanaksızdır ve haksız işgalcinin taşınmazı kullanmasından dolayı ödemekle mükellef olduğu haksız işgal tazminatı niteliğindeki ecrimisilden sorumlu tutulması mümkün değildir.
Hal böyle olunca; davacının ecrimisil isteğinin reddi gerekirken, bu husus gözardı edilerek ecrimisile hükmedilmiş olması doğru değildir.
O halde, davalının temyiz itirazları yukarıda açıklanan hususlar nedeniyle doğrudur. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.