Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, davalının kayden maliki olduğu, çekişmeli ..parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, kıyıların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, tescile tabi olmayan alanlar olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile tescil dışı bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davaya karşı beyanda bulunmamıştır.
Mahkemece, 3402 sayılı Yasanın 5841 sayılı Yasa ile değişik 12/son maddesi uyarınca hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine temsilcisi tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, 3621 sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptal ve sicil kaydının terkini isteğine ilişkindir.
Mahkemece, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesi hükmüne ilave düzenlemeler getiren 5841 sayılı Yasa gereğince davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan bu Yasa, Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve 23.7.2011 tarihinde de Resmi Gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeni gibi Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararı da usuli kazanılmış hakkın istisnaları arasında yer alır.
Öte yandan, davacı Hazine çekişme konusu parselin kıyı kenar çizgisi içinde kaldığından bahisle eldeki davayı açtığı, davada ileri sürülen iddianın ve savunmanın içeriğine göre; yanlar arasındaki uyuşmazlığın "kıyı kenar çizgisinin" saptanmasından kaynaklandığı açıktır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı karşısında mahkemece 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı doğrultusunda inceleme ve değerlendirme yapılması zorunlu hale gelmiştir.
Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır. Davacı Hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 7.3.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.