Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/33 Esas 2015/422 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2014/33
Karar No: 2015/422

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/33 Esas 2015/422 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2014/33 E.  ,  2015/422 K.
"İçtihat Metni"

Mahkemesi : ... Ağır Ceza
Taksirle üç kişinin ölümüne ve dört kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanığın TCK"nun 85/2, 62, 63, 53/6. maddeleri uyarınca beş yıl on ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin bir yıl süreyle geçici olarak geri alınmasına ve mahsuba ilişkin, ... Ağır Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ... sayılı hükmün sanık müdafii ve katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ve ... sayı ile;
"Sanığın, gece vakti, aydınlatmanın olmadığı olay mahallinde, sürücülerin uyarılması bakımından gerekli önlemleri almadan, trafiğin seyir güvenliğini tehlikeye atacak tarzda yol kenarındaki bankete düşen aracı çekmek için, üzerinde tepe lambası bulunmayan traktörü ile kaplama içinde durduğu sırada, kendi şeridinde seyreden ölenin kullandığı araçla traktörün sağ arka tekerine çarpması sonucu meydana gelen olayda temel ceza tayin edilirken asgari hadden daha fazla ayrılması gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
... Ağır Ceza Mahkemesi ise ... gün ve ... sayı ile;
"Ölenin yola gereken dikkati vermediği çarpmanın şiddetinden anlaşılmakla, hızını, sürüşünü meskun mahal şartları ile far ışığı altındaki görüşüne göre ayarlamamış olması nedeniyle tali kusurunun olduğu anlaşılmıştır. Olayda müteveffanın da tali kusurlu olması, kazanın meydana geldiği yer, müteveffanın aracında istiap haddinden fazla yolcu bulunması birlikte değerlendirildiğinde, sanığa önceki hükümle verilen hapis cezasının olayın oluş şekli itibariyle doğru olduğu" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Direnme hükmünün sanık müdafii ve katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.01.2014 tarih, 139592 sayı ve "onama" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle üç kişinin ölümüne, dört kişinin de yaralanmasına neden olma suçundan sanık hakkındaki temel cezanın yedi yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamına göre;
Olay günü saat 18.20 sıralarında ölen ..."nün sevk ve idaresindeki içerisinde kendisi de dahil olmak üzere yedi kişinin bulunduğu otomobili ile meskûn mahalde, aydınlatması bulunmayan, 7,2 metre genişliğinde iki yönlü, düz ve eğimsiz, iki tarafında banket bulunan yolda, Sarıkaya istikametinden ... istikametine seyrederken, kaza mahalline geldiğinde kendi seyrine göre yolun sol tarafındaki bankete düşmüş olan otomobili çekmek için seyir şeridi üzerinde diklemesine duran sanığın yönetimindeki tepe lambası bulunmayan traktörün sağ arka tekerine çarpması sonucu meydana gelen kazada kendisiyle birlikte üç kişinin öldüğü, iki kişinin kemik kırığı olacak, bir kişinin basit tıbbi müdahale ile iyileşemeyecek, bir kişinin de geçici rapora göre kemik kırığı oluşacak, kesin raporuna göre ise basit tıbbi müdahale ile iyileşebilecek şekilde yaralandığı,
Trafik kazası tespit tutanağında; kazanın oluşumunda sanığın; aracında bulundurması gereken sarı uyarı lambasını bulundurmamak, iş ve tarım makinelerinin gece trafiğe çıkması yasağına uymamak, çeken ve çekilen araçlarla ilgili tedbirleri yerine getirmeden araç çekme, dönemeç veya tepe üstü gibi yerlerde kırmızı ışık cihazı veya kırmızı renkteki yansıtıcının aracın ön ve arkasından en az otuzar metre mesafede olacak ve araç sürücüleri görebilecek şekilde yerleştirmemek kurallarını ihlal ettiği, ölenin ise taşıma sınırının üstünde yolcu almak ve kaza yerinde fren izinin olmaması, araçlardaki hasarın büyüklüğü, çarpma olayından sonra traktörün savrulduğu 9,65 metrelik mesafe göz önüne alındığında aracın hızını, yük ve teknik özelliğini, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmamak kurallarını ihlal ettiği bilgilerine yer verildiği,
Cumhuriyet savcılığınca yapılan olay yeri incelemesinde; ölenin yönetimindeki aracın gidiş istikametinde herhangi bir tedbir alınmadığı, karşı yönden gelen araçlar için çarpma noktasına gelmeden otuz metre geride yansıtıcı reflektör bulunduğu, traktörün sağ arka tekerinin çıkmış, otomobilin ise ön tarafının hasarlı olduğu tespitine yer verildiği,
Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan keşifte hazır bulunan bilirkişi; sanığın gece vakti sevk ve idaresindeki traktörde bulundurması gereken sarı ışıklı dönerli uyarı lambasını bulundurmadan bozulup yolda kalan aracı kurtarmak maksadıyla, ölenin seyir istikametinden gelen araçlar için hiçbir tedbir almadan, karayolunu dikey olarak kapatarak geri manevra yapmak üzere ölenin idaresindeki otomobilin seyir şeridinde bekleme yaptığından, dikkatsiz, tedbirsiz ve kurallara aykırı hareket etmesi nedeniyle kazada asli kusurlu; ölenin ise aracının hızını, yük ve teknik özelliğini, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmadığı ve yola gerekli dikkat ve özeni göstermediğinden tali kusuru bulunduğunu ifade ettiği,
Adli Tıp Kurumu ... Grup Başkanlığı tarafından tanzim olunan raporda; sanığın aydınlatmanın olmadığı olay mahallinde, gelen sürücülerin uyarılması bakımından, yolun her iki tarafına diğer sürücülerin en az yüzelli metre mesafeden görebilecekleri şekilde reflektör veya ışıklı cihaz koymadan, üzerinde sarı renkli döner tepe lambası bulunmayan traktörü ile bankete düşen aracı çekmek için yolda bulunduğu sırada ölenin, kullandığı otomobil ile fark edemediği traktörüne sağ yanına çarpması neticesi meydana gelen olayda, dikkatsizliği, tedbirsizliği, kurallara aykırı hareketi nedeniyle asli kusurlu, ölen sürücünün ise; istiap haddi fazlası yolcu aldığı, yönetimindeki otomobil ile çift yönlü yolu takiben, gece vakti seyredip, yerleşim yeri içerisinde bulunan ve aydınlatmanın olmadığı olay yerine geldiğinde, yola gereken dikkatini vermediği, çarpışmanın şiddetinden anlaşıldığı şekilde hızını ve sürüşünü meskûn mahal şartları ile gece far ışığı altındaki görüşüne göre ayarlamadığı, bu haliyle seyrettiği şerit üzerinde bankete düşen aracı çekmek için yola dik vaziyette, tedbirsizce duran traktöre çarpması sonucu meydana gelen olayda, dikkatsizliği, tedbirsizliği, kurallara aykırı davranışı ile tali kusurlu bulunduğu şeklinde görüş bildirdiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ...; ..."nün sevk ve idaresinde olan otomobilin arka koltuğunda bulunduğunu, kaza yerine gelirken aracın hızını bilmediğini, kazadan önce yolu görebildiğini, yolda herhangi bir uyarı levhası bulunmadığını, aniden karşılarında beliren traktöre çarptıklarını, traktörü bir anda gördükleri için durma imkânları olmadığını, traktörün ışıklarla ikaz yaptığını görmediklerini, hızlarının ne olduğunu bilmediğini ve sanık hakkında şikâyetçi olduğunu beyan etmiş,
Katılan ...; ölenin sevk ve idaresinde bulunan araçta olduğunu, kazayı hatırlamadığını, içerisinde bulunduğu aracın hızının seksen kilometre civarında olduğunu, yol boyunca aynı hızla geldiklerini belirtmiş,
Tanık ..; olay akşamı aracının yolun kenarına düştüğünü, reflektörün birini ...-Sarıkaya istikametine aracının altmış yetmiş metre gerisinde yolun sağ dış çizgisi üzerine, diğerini ise bu reflektörün yirmi metre ilerisinde yolun içerisine koymuş olduğunu, Sarıkaya-... istikametinden gelen araçların bulunduğu şeride reflektör koymadığını, aracın dörtlülerini yaktığını, kayınpederi olan sanığı arayıp aracının yol kenarına düştüğünü söyleyerek yardım istediğini, sanığın akşam saatlerinde gelip traktörünün arka kısmı asfalt yola dik gelecek vaziyette durduğunu, kendi aracının çekmek üzere urgan bağlayacakları sırada el feneri ile bir minibüsü durdurduğunu, bu aracın dörtlülerini yakıp beklemeye başladığını, Sarıkaya istikametinden herhangi bir araç gelmediğini, sanığın asfalta doğru geri gelirken Sarıkaya yönünden bir aracın geldiğini farlarından fark ederek kendisine "dur bağlama, araç geçtikten sonra bağlarsın" dediğini, el feneri ile karşı şeride geçerek aracın yavaşlaması için selektör yaptığını, bu sırada traktörün ön tekerinin yolun dışında toprakta, arka tekerinin ise asfaltın üzerinde olduğunu, kabin lambası ve farlarının yandığını, selektör yapmasına rağmen aracın hızını kesmediğini, hızla gelip traktörün sağ arka tekerine çarptığını, çarpmanın etkisi ile traktörün yana doğru takla atarak tekerlekleri üzerinde durduğunu, sağ arka tekerleğinin çıktığını söylemiş,
Sanık; olay akşamı damadının kendisini arayarak aracının yolun kenarına düştüğünü söyleyerek yardım istediğini, traktörü ile olay yerine gittiğini, yola reflektör koyduklarını, damadının yoldan gelen araçlara el feneri ile durmaları için işaret yaptığını, kazadan önce bir aracı durdurduklarını, onun da dörtlülerini yakarak diğer şeritte beklemeye başladığını, halatı traktöre bağlarken traktörün sağ arka lastiğinin trafiği aksatmayacak şekilde yolda kaldığını, Sarıkaya istikametinden beyaz renkli bir aracın hızlı bir şekilde geldiğini gördüğünü, tanığın el feneri ile yavaşlaması için sürekli ikaz yapmasına rağmen aracın yavaşlamadığını, traktörü yoldan çekmek istediğini, ancak diğer aracın çok süratli gelmesi nedeniyle yolun kenarına çekilemeden traktörün sağ arka lastiğine çarptığını, kazadan önce gerekli önlemleri aldığını, yolu tamamen kapatmadıklarını, gelen araçların geçeceği kadar yer olduğunu, traktöre çarpan otomobilin çok hızlı geldiğini, bütün uyarılara rağmen yavaşlamadan, frene bile basmadan direk çarptığını savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak suç yalnızca kastla işlenebilir. Ancak yasada açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebileceği kabul edilmiştir. Failin cezalandırılabilmesi için, kanunda açık bir düzenleme bulunmasının zorunlu olduğu istisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 22. maddesinin ikinci fıkrasında; "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi" şeklinde açıklanmıştır.
Arapça "kusur" kökünden türetilmiş olan taksir; kısaltma, bir işi eksik yapma, bir şeyi yapabilirken çekinip yapmama, kusur etme, kabahat ve günah anlamlarına gelmektedir. (Kayıhan İçel, Ceza Hukukunda Taksirden Doğan Sübjektif Sorumluluk, Cezaevi Matbaası, İstanbul 1967, s. 22) Hukuki anlamda ise; neticenin fail tarafından öngörülebilir olduğu halde öngörülmemesi şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, öngörüldüğü halde istenmemesi biçiminde de gerçekleşebileceği ifade edilmektedir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Ahmet Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 2. Baskı, c. 1, s. 590)
Öğreti ve yargısal kararlarda da; "failin suç tipindeki neticeye yönelik kast içerisinde olmadan, fakat zorunlu olduğu özeni gösterdiği takdirde neticenin meydana gelmesi mümkün bulunmayan hallerde, tespit edilmiş suç tipini hukuka aykırı olarak ihlal etmesi; bir kimsenin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle, istemediği ve fakat öngörülebilir bir neticeyi gerçekleştirmesi" biçiminde tanımlanmıştır. (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul 1992, c. 2, s. 336; Turan Tufan Yüce, Türk Ceza Hukuku Temel Kavramları, Turhan Kitapevi, Ankara 1984, s. 59; Faruk Erem, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Seçkin Yayınevi, Ankara 1993, c. 1, s. 508; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2015, 8. Baskı, s. 172-173; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 8. Baskı, s. 318; Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul 2015, 4. Baskı, s. 254; Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, 18. Baskı, s. 251)
Suçun manevi unsurlarından olan kast gibi taksirde de birlikte yaşamanın getirdiği kurallara uyulmaması söz konusudur. Toplumsal hayatta belli faaliyetlerde bulunan kişilerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar birlikte yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Taksirli suçta fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için ceza yaptırımı ile karşılaşır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle sebep olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 12.05.2015 gün ve 771-150; 18.11.2014 gün ve 179-499; 18.02.2014 gün ve 10-80; 25.03.2008 gün ve 43-62; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204 ile 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararlarında açıkça vurgulandığı ve öğreti ile uygulamada da kabul edildiği üzere taksirin unsurları;
1- Taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradiliği,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da gerek icrai, gerekse ihmali hareketlerin iradi ve meydana gelen sonucun öngörülebilir olması, bunun yanında hareketle netice arasında illiyet bağı bulunması gerekmektedir. Olayda iradi bir davranışın bulunmaması halinde taksirden sözedilemeyecek, öngörülemeyen neticenin gerçekleşmesi durumunda da failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Taksirli hareket ile meydana gelen netice arasında illiyet bağı bulunmaması halinde fail bu sonuçtan sorumlu tutulamayacaktır Neticenin gerçekleşmesinde, mağdur veya başka bir kişinin taksirli davranışının da etkili olması durumunda diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin vasfını da değiştirmeyecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda taksirle işlenebilen suçlarda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.
Bu açıklamalardan sonra, taksir ve taksirle ölüme neden olma suçuyla ilgili hükümler de gözden geçirilmelidir.
TCK"nun 22. maddesi;
1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır.
2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hâlinde bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir" şeklindedir.
Madde gerekçesinde de; "Taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.
Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının tespiti açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızası olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.
Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir.
Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir. Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz" ifadelerine yer verilmiştir.
TCK"nun ikinci kısım birinci bölümünde ve "hayata karşı suçlar" arasında yer verilen 85. maddesi de;
"Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu yaptırıma bağlanmıştır. Taksirli hareket sonucu birden fazla insanın ölümüne veya bir ya da birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir ya da birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunmuş ise fail maddenin ikinci fıkrası gereğince cezalandırılacaktır.
Bu aşamada cezaların belirlenmesi üzerinde de durulmalıdır.
Türk Ceza Kanununun üçüncü bölümünde yer alan "cezanın belirlenmesi" başlıklı 61. maddesinin birinci fıkrasında, temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınması gereken ilkeler; "suçun işleniş biçimi, suç işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saik" biçiminde düzenlenmiş, "adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi" başlıklı üçüncü maddesinin birinci fıkrasındaki; "suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur" şeklindeki hüküm ile de, gerçekleştirilen fiille hükmolunan ceza ve güvenlik tedbiri arasında "orantı" bulunması gerektiği vurgulanmıştır. Söz konusu ölçütler genel nitelikli olup bunların her biri tüm suçlara uymayabileceğinden, her suç için bütün kıstasların değil sadece ilgili suça uyan hükümlerin nazara alınması gerekmektedir. Sözgelimi, taksirli suçlar açısından "failin güttüğü amaç ve saik" ölçütü uygulanamayacaktır.
Kanun koyucu, cezanın kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime somut olayın özellikleri ve fiilin ağırlığıyla orantılı bir biçimde gerekçelerini de göstererek, iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi vermiştir. Ancak hâkimin temel cezayı tayin ederken dayandığı gerekçe, yukarıda belirtilen hükümlere uygun olarak; suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik ile dosya muhtevasına yansıyan bilgi ve belgelerin isabetli bir şekilde değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli olmalıdır.
Buna göre, herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında ceza belirlenirken göz önüne alınması gereken ölçütler, kanunda açıkça; "suçun işleniş biçimi, suç işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saik" şeklinde sıralanmıştır. Taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, 22. maddenin dördüncü fıkrası ile; "taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir" şeklinde bir başka ölçüt daha ilave etmiştir. Bu durum karşısında, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, tüm bu hususların birlikte göz önüne alınması gerekmektedir.
Anılan kanuni düzenlemelere göre, taksirle ölüme neden olma suçu açısından temel cezanın tayininde failin kusurunun yanında, suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri ile meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığının da göz önüne alınacağında herhangi bir şüphe bulunmamaktadır.
Yeni Türk Ceza Kanununda daha önceden olduğu gibi taksirli suçlarda matematiksel kusur hesabına dayalı cezalandırma sisteminden vazgeçilmiş ise de, alt ve üst sınır arasındaki cezanın, suç konusunun önem ve değeri ile meydana gelen zarar ya da tehlikenin ağırlığı gözetilerek, fakat ağırlıklı olarak kusura göre belirlenmesi hakkaniyete ve kanuna daha uygun olacaktır. Bunun dışında, cezanın kanunlarda yer alan objektif ölçütler terk edilerek, tamamen sübjektif olan hak ve nasafet gereğince tayin edilebileceğinin kabul edilmesi halinde, kişilere göre değişkenlik gösterecek olan adaletsiz uygulamalar ortaya çıkabilecektir.
Bu nedenlerle, taksire dayalı kusurun ağır olduğu ahvalde, alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif bulunduğu durumlarda ise alt hadden veya asgari hadde yaklaşılarak temel cezanın tayin edilmesi isabetli bir uygulama olacak ise de, bundan herhalde ağır ya da tam kusurlu olan fail hakkında en üst veya azami hadde yakın, hafif veya tali kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza belirlenmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, somut olaya uygun diğer ölçütlerle birlikte "orantılılık ilkesi" de göz önünde bulundurularak temel ceza belirlenmelidir
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,
Olay günü ölenin sevk ve idaresindeki içerisinde kendisi de dahil olmak üzere yedi kişi bulunan otomobil ile meskûn mahalde, aydınlatması bulunmayan, yedi metre genişliğinde, iki yönlü, düz ve eğimsiz, iki tarafında banket bulunan yolda seyrederken, olay mahalline, geldiğinde kendi seyrine göre yolun sol tarafındaki bankete düşmüş olan otomobili çekmek için, seyir şeridi üzerinde yolu dik bir şekilde kapatacak şekilde duran sanığın yönetimindeki tepe lambası bulunmayan traktörün sağ arka tekerine çarpması neticesinde, kendisiyle birlikte üç kişinin öldüğü, iki kişinin vücutlarında kemik kırığı oluşacak, bir kişinin basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek, bir kişinin de geçici rapora göre kemik kırığı oluşacak, kesin raporuna göre ise basit bir tıbbi müdahale ile iyileşebilecek şekilde yaralandığı sabit bulunan olayda, yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan ve dosyaya herhangi bir olumsuz tavır veya davranışı yansımayan sanığı birebir gözlemleyen yerel mahkemece, kazada ölenin de tali kusurlu bulunduğu, sanığın kusur durumu, ölen ve yaralanan kişi sayısı gözetilerek, iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçunda temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak yedi yıl olarak tayin ve takdir edilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamakta olup, bu uygulama TCK"nun 3/1. maddesinde düzenlenen "orantılılık" ilkesine aykırılık da oluşturmamaktadır.
Bu itibarla, taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçundan sanık hakkında temel cezayı yedi yıl olarak tayin eden yerel mahkeme direnme hükmü isabetli olup onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ondört Genel Kurul Üyesi; "Sanığın kusur durumu ve meydana gelen zararın ağırlığına göre temel ceza tayini sırasında alt sınırdan daha fazla uzaklaşılması gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Usul ve kanuna uygun bulunan ... Ağır Ceza Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.11.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Hemen Ara