Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalının kayden malik olduğu çekişmeli 2490 sayılı parselin bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufunu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali ile sicilden terkinine ve üzerindeki muhtesatın yıkımına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, çekişmeli taşınmazı tapu siciline güvenerek temellük ettiğini, mülkiyet hakkının ihlal edilemeyeceğini, dava zamanaşımı süresinin dolduğunu, taşınmazı satın aldıklarında beton iskelenin mevcut bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Tapu iptali isteğinin hak düşürücü süre yönünden reddine, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin ise konusuz kalması nedeniyle hüküm kurulmasına yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar Dairece " yargılama masrafları bakımından bozulmuş; mahkemece bozmaya uyulmak suretiyle davanın reddine ve yargılama masraflarının davalı tarafa yüklenmesine karar verilmiştir.
Karar, taraflarca tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali , elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkin olup, mahkemece 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de, 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde karara bağlanan davada hak düşürücü sürenin değerlendirilmiş olması doğrudur. Ne var ki, anılan Yasa Anayasa Mahkemesinin 12.5.2011 tarih 2009/31 esas 2011/77 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve kararın resmi gazetede yayımlanmasıyla iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında , 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin mahkeme kararının, verildiği tarih itibariyle doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümese de, 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere, iptalin kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği, ancak henüz devam eden uyuşmazlıkların iptal kapsamında bulunacağı açıktır.
O halde, Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararından sonra davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin verilen kararın doğruluğundan söz edilemez. Zira, kamu düzeniyle ilgili bütün haller istisnanın kapmasına girer.
Öte yandan, yargılama masraflarıyla ilgili olarak 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16.ve 17. maddeleriyle 3402 sayılı Yasaya eklenen 36/A ve geçici 11. maddelerinde, " Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından açılan ve henüz infaz edilmemiş bulunan dava ve kararlarda davalı aleyhine vekalet ücreti dahil yargılama gideri yükletilemeyeceği" yönünde düzenlemeler getirilmiştir.
Hal böyle olunca; işin esası hakkında 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı doğrultusunda değerlendirme yapılmak ve yargılama masrafları yönünden de 6099 sayılı yasa hükümleri gözetilmek suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması için karar bozulmalıdır.
Hazinenin temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir.Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 5.3.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.