Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava konusu taşınmazların davalıya satımının inanç sözleşmesi uyarınca yapıldığını ileri sürerek, tapularının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı, inanç sözleşmesini kabul etmiş ve taşınmazları iadeye hazır olduğunu belirtmiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava; tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup; mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının alacaklısından mal kaçırma amacıyla çekişmeye konu edilen taşınmazları davalı olan kızına satış suretiyle temlik ettiği ve bu olguyu doğrular nitelikte aralarında 22.09.2008 tarihli “protokol” başlıklı belgeyi düzenledikleri anlaşılmaktadır.
Gerçektende, taraflar arasındaki ilişkinin “taraf muvazaası” hukuksal nedeninden kaynaklandığı ve aralarında düzenlenen “protokol” başlıklı belgenin 05/02/1947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında öngörülen belge niteliği taşıdığı; buna göre de davacının davasında haklı olduğu tartışmasızdır.
Ne var ki; davalı, yargılama aşamasında çekişmeli taşınmazları tekrar davacıya devrettiğine ve davacı adına 01.12.2010 tarihli sicil kaydı oluşturulduğuna göre, işin esası bakımından davanın konusuz kaldığı gözetilerek esas bakımından bir karar verilmesine yer olmadığı şekilde hüküm kurulması gerekirken, davalı üzerindeki kaydın iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline şeklinde karar verilmesi isabetsizdir.
Diğer taraftan, bir kimsenin yargılama giderlerinden ve 04/09/1957 tarih 4/16 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılan avukatlık ücretinden sorumlu tutulmaması için davanın açılmasına sebebiyet vermemesi ve ilk oturumda davayı kabul etmesi gerekir. Her ne kadar, dava açılmadan önce mülkiyetin iadesi konusunda davalı tarafa bir ihtar veya ikazda bulunulmamış ise de, taşınmazların mülkiyetinin davacıya naklinin ve sicil oluşumunun davanın ilk oturumunda gerçekleştirilmeyip, sonraki aşamalarda sağlanması karşısında, davalının yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerektiğinin düşünülmemesi de doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.