Esas No: 2012/1795
Karar No: 2012/1877
Karar Tarihi: 23.2.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2012/1795 Esas 2012/1877 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : YATAĞAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/10/2010
NUMARASI : 2004/498-2010/385
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları M.."e ait taşınmazlarda muvazaalı olarak davalı A. Doğan lehine ipotek tesis edildiğini, M.."in vefatından sonra bu ipotek ilişkisinin sona erdirilmesi, davacılardan A.. Ö.."in borçlarının ödenebilmesi ve diğer davacıların da haklarını alabilmesi amacıyla muristen intikal eden 377 sayılı parselinin ifraz edilerek satılması için davalı A.."yi 19.12.2003 tarihinde vekil tayin ettiklerini, ancak adı geçen davalının taşınmazı 2028 ve 2029 sayılı parseller olarak ifraz ettirerek, 2028 sayılı parseli ortağı olduğu davalı şirkete , .. parsel sayılı taşınmazı ise kardeşi ve şirket ortağı olan diğer davalı S...."e 23.12.2003 tarihinde satış yoluyla devrettiğini, herhangi bir bedel ödenmediğini, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ederek vekalet görevini kötüye kullanmak suretiyle işlem yaptıklarını ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, iddiaların doğru olmadığını, davacıların gerek mirasbırakanları M..."in gerekse davacılardan A.."nin yasal takipteki borçlarının ödenmesi karşılığında çekişmeli yerin satışının yapılabilmesi amacıyla davalı A.. D.."ı vekil tayin ettiklerini, davalı A.."nin de anılan tüm borçları ödediğini ve ayrıca davacılarla anlaşılan satış bedelinin de nakit olarak ödendiğini belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle temliklerin gerçekleştirildiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; ... parsel sayılı taşınmazın kayden davacıların miras bırakanı M.. adına kayıtlı iken, davacıların Yatağan Noterliği’nden 19.12.2003 tarihinde vermiş oldukları vekaletnameye istinaden vekil olan davalı A.. D.. tarafından 23.12.2003 tarihinde davacılar adına intikal ve taşınmazın iki parçaya ifraz ve oluşan parsellerden 2028 parsel sayılı taşınmazın davalı şirkete satış suretiyle temliki işleminin gerçekleştirildiği; diğer ifraz parseli olan 2029 parsel sayılı taşınmazın da aynı gün bir sonraki yevmiyeli işlemle yine davacılara vekaleten satış yoluyla diğer davalı S.....’e devredildiği; ayrıca M..’e ait 377 sayılı parsel ile dava dışı başka parsellerinde 09.04.2003 tarihinde davalı A.. D.. lehine ipotek tesis edilmiş iken 377 sayılı parseldeki ipoteğin de ifraz öncesi 23.12.2003 tarihinde terkin edilmiş olduğu ve mevcut hacizlerin de kaldırıldığı anlaşılmaktadır.
Davacılar, anılan temliki işlemlerin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğini ve davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettiklerini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; gerek davacıların miras bırakanının, gerekse davacılardan A..’nin temlikler öncesi üçüncü kişilere borçları nedeniyle aleyhlerinde yasal takiplere başvurulduğu, bir kısım borçların davalı A. D.. tarafından ödendiği dosya kapsamı ile sabittir. Öte yandan 23.12.2003 akit tarihinde davalı şirket banka hesabından davacı A..’nin banka hesabına 2.750.000.000 TL havale edildiğine ilişkin banka dekontunun da dosyaya sunulduğu görülmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, davacılardan F.. ve D..’nun murisin borçlarından miras payları oranında sorumlu olacakları ancak davacı A.. nin borçlarından dolayı sorumlu tutulamayacakları kuşkusuzdur.
O halde; olayda sağlıklı sonuçlara varılabilmesi için, taşınmazların akit tarihindeki gerçek satış değerleri gözetilerek, davalı tarafın hangi taşınmaz için ne kadar ödeme yaptığının dosyada mevcut ödeme belgeleri tarihleri itibariyle değerlendirilmesi, ... parsel sayılı taşınmaz üzerindeki hacizlerin ve ipoteğin tesis tarihleri, miktarları, terkin tarihleri, ipoteğin tesis edildiği diğer parsellerde halen mevcut olup olmadığı ile davalılarca sunulan ödeme belgeleri, miras bırakan ile davacılardan A.. hakkında yapılan takiplere ilişkin icra dosyaları, miras bırakanın 2028 sayılı parsele isabet eden kısmı ölümünden önce davalı A.. Doğan’a sattığına ilişkin tanık beyanları ayrı ayrı irdelenerek, davacıların ve özellikle F.. ve D..’nun miras bırakanın borçlarının tasfiyesini de amaçlayarak vekaletname verdiklerine dair dava dilekçesi içeriği de nazara alınarak, sonuçta gerçekten davacıların zararlandırılıp, zararlandırılmadıklarının kuşkuya yer bırakmayacak biçiminde ortaya konulması gerektiği açıktır.
Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler ve olgular gözetilmek suretiyle toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.2.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.