Esas No: 2011/12402
Karar No: 2012/1733
Karar Tarihi: 21.02.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/12402 Esas 2012/1733 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : GÖLBAŞI(ANKARA) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/03/2011
NUMARASI : 2008/382-2011/260
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, imar öncesi paydaşı olduğu 1454,1457 ve ... parsel sayılı taşınmazlarda isim düzeltilmesi amacıyla davalı Y.."a verilen vekaletnamenin kötüye kullanılarak imar parsellerindeki paylarının diğer davalıya danışıklı olarak satış suretiyle temlik edildiğini, davalıların baba oğul olduklarını, satış bedelinin de kendisine ödenmediğini ileri sürerek ...ada 12,13,14 parseller, ... ada .. ve..parseller,.. ada 8 ve 9 parseller, .. ada 6,7,8 ve 9 sayılı parsellerdeki davalı adına olan kayıtların iptali ile adına tescil ya da raiç değerlerinin keşfen saptanarak davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, hile iddiasının sabit olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.2.20102 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat İ..Ö.. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler vekili Avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil ya da tazminat isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı, 27.4.2001 tarihinde noterde düzenlenen vekaletname ile davalı Y.."ı vekil tayin ettiği, vekilinde anılan vekaletnameye dayanarak 26.5.2008 tarihli akitle çekişme konusu taşınmazlardaki davacıya ait payları oğlu olan diğer davalı M.."ya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, hile ile alınan vekaletname kullanılarak taşınmazların davalıya danışıklı olarak temlik edildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmış, mahkemece hile iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Oysa, vekaletin hile ile alındığı iddiasının, aynı zamanda vekalet görevinin kötüye kulanıldığı iddiasını da kapsadığı açıktır. Ne varki mahkemece bu yönde bir değerlendirme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca; vekaletnamenin kötüye kullanılıp kullanılmadığı bakımından yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma, inceleme ve değerlendirme yapılması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 21.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.