Esas No: 2011/14173
Karar No: 2012/1706
Karar Tarihi: 20.2.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/14173 Esas 2012/1706 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : PAZAR(RİZE) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/09/2009
NUMARASI : 2008/174-2009/374
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine; davalıların kayden malik olduğu tarla vasıflı, .. ada, .. parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali ile terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, usulüne uygun tebligata rağmen duruşmalara katılmadıkları gibi herhangi bir savunma getirmemişlerdir.
Mahkemece; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü süre yönünden davanın reddine, davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ve nispi avukatlık ücretinden davalıların sorumlu tutulmasına karar verilmiştir.
Karar, davacı hazine, vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava; 3621 sayılı Kıyı Kanunundan kaynaklanan tapu iptali ve taşınmazın sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir.
Mahkemece; davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de işin esası bakımından 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak, 5841 sayılı Yasa 12/05/2011 tarihinde Anayasa Mahkemesinin 31/77 sayılı Kararı ile iptal edilmiş ve iptal hükmü 23/07/2011 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibariyle doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer.Öyle ise davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez.Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Ne var ki; işin esası yönünden mahkemece yapılan araştırma ve uygulamanın hükme yeterli olduğu söylenemez.
Davada ileri sürülen iddianın ve savunmanın içeriğine göre; yanlar arasındaki uyuşmazlığın,"kıyı kenar çizgisinin" saptanmasından kaynaklandığı açıktır.
Bilindiği üzere; son kez yürürlüğe giren 362l sayılı kıyı kanunu"nun "kıyı kenar çizgisini"belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9.maddeleri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış; anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekle olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.ll.l997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararın da "kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna;ancak 362l sayılı Kıyı Kanunu"nun 9.maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine"işaret edilmiştir.
Hal böyle olunca; öncelikle idare tarafından 362l sayılı Kanunun 9.maddesi hükmüne göre "kıyı kenar çizgisi" haritasının düzenlenip, düzenlenmediği araştırılmalı, ondan sonra, üç jeolog veya Jeoloji mühendisi veya Yüksek mühendisinden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve Tapu Fen Memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılmalı; harita düzenlendiğinin ve yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı"nda belirtildiği şekilde işlem gördüğünün, böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda"kıyı kenar çizgisi" idarenin düzenlendiği harita ya değer verilerek saptanmalıdır.Harita düzenlenmediğinin yada düzenlenip de 5/3 Sayılı Kararda yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığının veya ilanen bildirime karşın, idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise, kıyı kenar çizgisi, bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanamamış haritadan delil olarak yararlanılarak belli edilmeli belirlenen çizgi Tapu Fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yansıtılmalı ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.
Somut olaya gelince; mahkemece çekişmeli taşınmazın müteaddit yerlerinden çukurlar açılmak suretiyle toprak yapısı incelenmemiş, komşu parsellerle mukayesesi yapılmamıştır. Her ne kadar Hazine tarafından kadastro tespite karşı aynı sebebe dayalı olarak yapılmış olan itiraz neticesinde taşınmazın 41.08 m2"sinin kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı saptanarak kadastro komisyonunca belirlenen kısım ifraz edilerek terkin edilmiş ise de anılan karar idari nitelikte olup mahkeme kararı olmadığından Hazineyi bağlamayacağı açıktır.. Buna göre 3402 sayılı Kadastro Kanununun 36. maddesine 36/A maddesi hükmü ile ilave düzenlemeler getiren 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilmek suretiyle işin esası bakımından karar verilmek üzere karar bozulmalıdır.
Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlar yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 20.2.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.