Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/13135 Esas 2012/1548 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/13135
Karar No: 2012/1548
Karar Tarihi: 16.02.2012

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/13135 Esas 2012/1548 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacılar, 21 parça taşınmazdaki paylarının satılarak bedelinin kendilerine ödenmesi için davalı S.'a vekaletname verdiklerini, ancak vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak çekişme konusu taşınmazlardaki paylarını babası olan davalı H.'a satış suretiyle temlik ettiğini, kendilerine satış bedeli de ödenmediğini ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacıların vekilinin 21 parça taşınmazda kendilerine miras yoluyla intikal eden payları davalı H.'a satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak vekilin borçlarının çoğu vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiştir. Bu itibarla vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekilin vekalet görevini kötüye kullandığı biliniyorsa, vekil ile sözleşme yapan kişi kazandığı haklara etkili olamaz. Kötü niyetli bir işlem yapan üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise, vekil edeni bağlamaz.
1. Hukuk Dairesi         2011/13135 E.  ,  2012/1548 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ÇEMİŞGEZEK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 23/02/2011
    NUMARASI : 2010/5-2011/7

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacılar, iştirak halinde malik oldukları 21 parça taşınmazdaki paylarının satılarak bedelinin kendilerine ödenmesi için davalı S..’a vekaletname verdiklerini, ancak vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak çekişme konusu taşınmazlardaki paylarını babası olan davalı H..’a satış suretiyle temlik ettiğini, kendilerine satış bedeli de ödenmediğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
    Davalılar, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, ileri sürülen iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacılar H.. ve Y..’ın Elazığ ....... Noterliğince düzenlenen 17.04.2006 tarihli vekaletname ile davalılardan A.. S..’a taşınmaz satış yetkisi içeren vekalet verdikleri, davalı vekil A.. S..’un anılan vekaletnameye dayalı olarak 21 parça taşınmazda davacılara miras yoluyla intikal eden payları 22.06.2006 tarihinde babası olan davalı H.’a satış suretiyle temlik ettiği, davacıların anılan temlik nedeniyle kendilerine bedel ödenmediğini ve vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiası ile eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
    Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
    Hemen belirtilmelidir ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
    Ne var ki, mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığı açıklığa kavuşturacak nitelikte araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme imkanı yoktur. Şöyleki, resmi akitte gösterilen değer 39.200.TL olduğu halde, davalı H.., taşınmazlar için davacılara 24.000.TL ödediğini savunmuş, mahkemece gerçek değer tespit edilmemiştir.
    Hal böyle olunca yerinde keşif yapılmak suretiyle akit tarihi itibariyle temlike konu payların gerçek değerinin saptanması, akitte gösterilen bedele yakın bir değer belirlenmesi halinde, B.K. 217. maddesi delaletiyle aynı yasanın 211. maddesi uyarınca bedelin ödenmemesinin tapunun iptali sebebini teşkil etmeyeceği, bu durumda ancak bedel istenebileceği, bedeller arasında fahiş fark tespit edilmesi halinde ise somut olay yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
    Davacıların temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara