Taraflar arasında görülen davada;
Davacı vekili, müvekkiline ait dava konusu arsanın önemli bir bölümünün Akçaabat Belediye Başkanlığı tarafından yapılan imar uygulaması ile davalıların mülkiyetine geçirildiğini ileri sürerek, tazminat isteğinde bulunmuştur.
Davalılar vekili, açılan davanın görev ve husumet yönünden red edilmesi gerektiğini savunmuş ve davacı hakkında tecavüzün önlenmesi ve ecrimisil talepleriyle karşı dava açmıştır.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne enkaz bedelinin yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine; men-i müdahale ve ecrimisil isteklerine yönelik karşı davanın ise reddine karar verilmiştir.
Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muhtesattan kaynaklanan tazminat ; birleşen karşı dava ise çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, muhtesattan kaynaklanan enkaz bedelinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine; karşı davanın reddine karar verilmiştir.
İddianın ileri sürülüş biçimi ve dava dilekçesinin içeriğine göre, birleşen karşı davanın Türk Medeni Kanununun 683. maddesinden kaynaklanan imar parseline elatmanın önlenmesi isteğine yönelik bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere;yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz"ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Ne varki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.
Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.
298l sayılı yasanın 3290 sayılı yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.
Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.
Somut olaya gelince; asıl dava 22.05.2006 tarihinde karşı dava 28.11.2006 tarihinde açılmıştır.Asıl davada muhtesat bedelini isteyen davacı , ancak imar öncesi kadastral parselde mülkiyetten veya kişisel haktan kaynaklanan bir hakkının bulunması ve kendisine karşı bir elatmanın önlenmesi davası açılması halinde böyle bir istekte bulunabilir. Kadastral parselde korunması gerekli bir hakkı bulunmayan kişinin, başkasına özgülenen taşınmaz içerisinde kalan muhtesat nedeniyle kendisine karşı elatmanın önlenmesi dava açılmadıkça muhtesat bedeli istemesine yasal olanak yoktur. Ne var ki, somut olayda asıl davacıya karşı imar parsel maliklerince elatmanın önlenmesi davası açıldığına göre, başlangıçta var olmayan dava şartı sonradan gerçekleşmiştir.
Mahkemece, yukarıda değinilen ilke ve olgulara göre hükme yeterli bir araştırma ve değerlendirme yapılmış değildir.
Hal böyle olunca, öncelikle özellikle davaya konu edilen 7 nolu imar parselinin imar öncesinde hangi kadastral parsel içerisinde kaldığının ve davacının kadastral parselde mülkiyetten veya kişisel haktan kaynaklanan korunması gerekli bir hakkının var olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması; ondan sonra asıl davanın davacısının ileri sürdüğü isteğin yukarıda değinilen hususların ikmali neticesine göre değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken,eksik araştırma ve uygulama ile yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.
Tarafların temyiz itirazları açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir.Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.2.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.