Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 1957 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında köy ve yol boşluğu olarak tespit dışı bırakılan yerin 1993 yılında 2981 sayılı Yasanın 10/b maddesi gereğince davalıların miras bırakanı adına 4565 ada 1 parsel olarak tespit ve tescil edildiğini, ancak yapılan tespit ve tescilin hatalı olduğunu , yasal koşullara uyulmadığını, yapılan işlemin ikinci bir kadastro işlemi olduğunu ve bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılması gerektiğini ileri sürerek tapu iptali ve Hazine adına tecsil istiğinde bulunmuştur.Davalı V.., davanın reddini savunmuş, diğer davalılar davaya yanıt vermemişlerdir.Daha önceden davanın reddine dair verilen kararın Dairece " 6099 sayılı Yasa hükümleri gözetilmek suretiyle bir değerlendirme yapılarak yargılama giderleri ve avukatlık ücreti konusunda bir karar verilmek üzere bozulması üzerine mahkemece " bozmaya uyulmasına 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmayan davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davacı lehine 6099 sayılı kanun uyarınca ücreti vekalet takdirine yer olmadığına" karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava; tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, yerel mahkemece hükmüne uyulan Daire bozma ilamı doğrultusunda 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren ve kesin hüküm halini almamış eldeki davalara da uygulanması öngörülen 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12/3 maddesi hükmüne bazı ilave hükümler getiren 5841 Sayılı Yasa düzenlemeleri gözetilmek suretiyle davanın hak düşürücü süreden reddine ve 6099 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca yargılama giderlerinden davacının sorumlu tutulmasına karar verilmiştir.Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde bu yasanın değerlendirilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş 23.7.2011 tarihli resmi gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca değerlendirme yapılması yönündeki Daire bozma kararı, verildiği tarih itibarıyla doğru ve Anayasanın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümez ise de, 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. O halde, Dairenin davanın 5841 Sayılı Yasa hükümlerinin değerlendirilmesine ilişkin bozma kararının Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra yasal dayanağı ortadan kalkmıştır. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer. Hal böyle olunca, işin esası bakımından bir hüküm kurulmak üzere karar bozulmalıdır. Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 9.2.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.