TARİHİ : 27/07/2010
NUMARASI :2009/138/2010/141
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, kadastro tespitine dayalı olarak davalılar adına tescil edilen dava konusu 351 ada .. parsel sayılı taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı G.., davanın reddini savunmuş, diğer davalılar davaya yanıt vermemişlerdir.
Mahkemece, iddianın sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar M.. F.. ve G.. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece,davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 1086 sayılı HUMK"nun 388. (6100 sayılı HMK"nın 298. maddesi) uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 1086 sayılı HUMK"nun 389. (6100 sayılı HMK."nın 297/2.) maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne varki, uygulamada 1086 sayılı HUMK"nun 381.maddesinin son fıkrasının (6100 sayılı HMK."nın 294.maddesinin) getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda" davanın kabulü ile dava konusu 351 ada 10 nolu M.. M.. B.., B. B., G.B., M. F. B. adlarına tescili yapılan kısmın iptali ile davacı Hazine adına tesciline " şeklinde hüküm kurulduğu halde, gerekçeli kararda" davanın kabulü ile dava konusu 351 ada 8 nolu M.. D., M. D., M. Yaman adlarına tescili yapılan kısmın iptali ile davacı Hazine adına tesciline" denmek suretiye eldeki dava ile ilgisi olmayan kişiler ve taşınmaz hakkında karar verilerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.