Esas No: 2011/13142
Karar No: 2012/1013
Karar Tarihi: 08.02.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/13142 Esas 2012/1013 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davalı, kısıtlı annesinden hileli yollarla 1 nolu dairedeki 1/2 payı aldığı için dava ediliyor. Davacı vasisi, tapunun iptali ile kısıtlı annesi adına tescilini istiyor. Davalı, annesine bakmaya hazır olduğunu söylüyor ve davanın reddedilmesini savunuyor. Mahkeme, davalının ölünceye kadar bakma görevini yerine getirmediğini belirlediği için davayı kabul etti. Karar, davalının temyiz itirazları üzerine bozuldu. Ehliyetsizlik konusunda araştırma yapılması gerektiği belirtildi, ardından hile ve akde aykırılık iddialarının değerlendirilmesi yapılmalıdır. Kanun maddeleri, Borçlar Kanunu 511 ve müteakip maddeleri, Medeni Kanun 9, 10, 13, 15, 409/2'dir.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANTALYA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/04/2011
NUMARASI : 2010/518-2011/134
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı vasisi, kısıtlı annesi K.."ın maliki olduğu 1 nolu dairedeki 1/2 payın annesinin yaşlılığından istifade eden davalı tarafından hileli yollarla temlik alındığını, şu anda annesine kendisinin baktığını ileri sürüp, tapunun iptali ile kısıtlı K.. adına tescilini istemiştir.
Davalı, 5 yıl önce felç geçiren annesi K.."a kendisinin baktığını, bu nedenle annesinin akli melekeleri yerinde iken kendi isteği ve hür iradesi ile ve ölünceye kadar bakım akdiyle taşınmazdaki payını kendisine devrettiğini, halen annesine bakmaya hazır olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının ölünceye kadar bakma görevini yerine getirmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, ehliyetsizlik ve hile ile akde aykırılık hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, işin esası bakımından davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; kısıtlı K.."ın maliki olduğu .. parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümün 1/2 payını Borçlar Kanununun 511 ve müteakip maddelerinde öngörülen ölünceye kadar bakım akdi ile 3.3.2010 tarihinde kızı olan S.."ya temlik ettiği ve davacı vasisinin akit tarihinde temlik eden kısıtlı Keziban"ın hukuki ehliyetten yoksun bulunduğunu, hileye düşürüldüğünü, kaldı ki, bakım koşullarının da yerine getirilmediğini ileri sürerek, eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan maddi olaylar bakımından bir kaç hukuki nedenin birarada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 tarih, 1990/1-152 esas 1990/236 sayılı kararı)
Davada dayanılan ehliyetsizlik nedeni kamu düzeni ile ilgili olması sebebiyle öncelikle ehliyetsizlik iddiasının 2659 sayılı Yasanın 7. ve 16. maddeleri gereğince Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Dairesinden alınacak raporla saptanması, hukuki ehliyete haiz olduğunun anlaşılması halinde ondan sonraki hile ve bakım koşullarının yerine getirilmemesi iddiasının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir
“içimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olaya gelince, mahkemece yukarıda değinilen ehliyetsizlik iddiası bakımından açıklanan ilkeler çerçevesinde bir araştırma yapılmamış olması doğru olmadığı gibi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 462/8. maddesi hükmü uyarınca dava açılması bakımından vesayet makamından izin alınmamış olması da doğru değildir.
Hal böyle olunca, öncelikle, ehliyetsizlik konusunda araştırma yapılması, davacının işlem tarihinde hukuksal ehliyete haiz olduğunun anlaşılması durumunda, hile ve akde aykırılık iddialarının değerlendirilmesi gerekirken, anılan hususlar gözetilmeden yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.