Esas No: 2011/12930
Karar No: 2012/975
Karar Tarihi: 08.02.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/12930 Esas 2012/975 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BOLU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/06/2011
NUMARASI : 2010/229-2011/370
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, çekişmeli 16 parça taşınmazın miras bırakan tarafından davalı oğlu ve ondan olma torununa mirastan mal kaçırma amacı ile devredildiğini ileri sürerek, iptal tescil aksi takdirde tenkis isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, satış sureti ile temlik edilen 1 parça taşınmaz yönünden davanın kabulüne karar verilmiş; ölünceye kadar bakım akdi ile devredilen 3 parça taşınmaz yönünden mal kaçırma iradesi bulunmadığı gerekçesi ile dava reddedilmiş; kalan taşınmazlar bakımından ise hibe suretiyle temlik edilmeleri ve tenkise tabi olmaları gerekçesi ile tefrik kararı verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı, pay oranında iptal ve tescil; olmadığı takdirde, tenkis, bu da mümkün olmazsa belirlenecek bedelin saklı pay oranında faiziyle birlikte tahsili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, 524 parsel yönünden davacının payı oranında iptal ve tesciline; 887, 919, 739 parseller açısından reddine; tenkise ilişkin davanın ayrılmasına karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1923 doğumlu miras bırakan İ."ın 20.03.2010 tarihinde öldüğü, geriye davacı ile davalılardan A.. ve dava dışı eşi H.., çocukları F. ve A."yi bıraktığı; diğer davalı S."in, A.."in oğlu, m.. torunu olduğu; 524 parseli, bu davalıya satış biçiminde; 805, 810, 850, 648, 827, 661, .., 1615, .., .. parselleri önce davalı A."e satıp, satın aldıktan sonra, bu kez bağışladığı; 876 parseli doğrudan bağışladığı, 671, 919, 739 parselleri ise keza davalı A.."e, ölünceye kadar bakıp gözetme koşuluyla temlik ettiği, Sağlık Bakanlığının yeşil kart uygulamasından yararlandığı; yaşlılık maaşı alırken kendi isteğiyle 24.8.1998 tarihinde vazgeçtiği, davalı A.. ç.., miras bırakana bakım borcunu yerine getirildiğinin tüm tanıklarca ifade edildiği, murisin kendi evinde yaşadığı, . parsel üzerindeki evin de muris tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı tüm bu işlemlerin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürmektedir.
Mahkemece, 524 parselin davalı toruna temlikinin muvazaalı olduğu, davalı S.."in alım gücünün bulunmadığı belirlenmek suretiyle bu parsel bakımından davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
Ayrıca bağış biçimde temlik edilen taşınmazlar için, irade ile sözleşme arasında uyumsuzluk bulunmadığından muris muvazaasına ilişkin 1.4.1974 tarih ve ½ sayılı inançları Birleştirme kararının uygulanamıyacağı açıktır. Ancak, davada tenkis isteğinde de bulunulmuştur. Öte yandan, miras bırakanın ölünceye kadar bakma koşullu olarak devredilen taşınmazların temlikinde, murisin muvazaa amaçlı hareket edip etmediğinin belirlenmesi bakımından devredilen taşınmazların değerleri ile murisin tüm mal varlığının oranlanması; temlikin makul düzeyde kalıp kalmadığının saptanması büyük önem taşır.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Bu durumda, olayda sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi, ölünceye kadar bakma koşullu olarak verilen ve bağışlanan tüm taşınmazların birlikte değerlendirilmesinde zorunluluk vardır. O halde tenkis davasının tefrik edilmesi doğru değildir.
Bilindiği gibi; Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür.Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin üç aylık iaşe, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belilenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1,2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirascılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür"atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir.
Hal böyle olunca, muris tarafında davalı A.."e ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile aktarılan ve bağışlanan tüm taşınmazlarla ilgili olarak yukarıdaki ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapılması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.
Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.