Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, kayden paydaşı oldukları 390 ada 6 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki iki katlı binanın davalılar tarafından haksız olarak kullanmaları nedeniyle ecrimisil istekli açılan davanın kabulle sonuçlandığını, o davanın açıldığı tarihten sonrası içinde işgallerine devam ettiklerini ileri sürerek davalı Z.."nin elatmasının önlenmesine ve 9.100,00 TL ecrimisilin her iki davalıdan faizi ile tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, davaya yanıt vermemişlerdir.
Mahkemece, davalı Z.."nin kayden paydaş bulunduğu taşınmazda kullanımının haksız olmadığı gerekçesi ile elatmanın önlenmesi isteğinin reddine, ecrimisil isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu tarla nitelikli 24842 m2 yüzölçümlü 6 parsel sayılı taşınmazda davacılar ve davalılardan Y...ile birlikte dava dışı birçok kişinin paydaş olduğu, diğer davalı Z.."nin ise kayden bir hakkının bulunmadığı, ancak davalıların anne oğul oldukları, taşınmaz üzerinde bulunan iki katlı kargir yapının zemin katının davalı Y..., üst katının ise davalı Z.."nin kullanımında bulunduğu, aynı taşınmaz yönünden davacıların daha önce açtıkları ecrimisil istekli davanın kabulle sonuçlanıp temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, daha önceki ecrimisil istekli davanın açıldığı tarihten sonrada davalıların haksız kullanımlarının devam ettiğini ileri sürerek her iki davalıdan ecrimisil isteği ile birlikte ayrıca kayden bir hakkı olmayan davalı Z.."nin elatmasının önlenmesi için eldeki davayı açtıkları görülmektedir.
Mahkemece, davalı Z.."nin taşınmazda paydaş olduğundan elatmanın önlenmesi isteğinin reddine, her iki davalıdan istenen ecrimisilin kabulüne karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Ne varki; çekişme konusu 6 parsel sayılı taşınmazda davalı Z.. G.."ün kayden bir hakkının olmadığı, paydaş olan Z.. B.."un ise davalı Z.. olmayıp üçüncü bir kişi olduğu dosya içinde bulunan nüfus ve tapu kayıtları ile sabittir.
Bu durumda, davalılar anne-oğul olduklarına göre davalı Z.."nin taşınmazı oğluna teban kullanıp kullanmadığının araştırılması, teban kullandığı belirlendiği takdirde davanın, paydaşın paydaşa karşı açtığı elatmanın önlenmesi davası olarak değerlendirilmesi gerekeceğinde kuşku yoktur.Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Diğer taraftan; ecrimisil, fuzuli şagilin taşınmazı kullanmasından dolayı mülkiyet sahibine ödemekle yükümlü olduğu tazminattır. Somut olayda, İİK nun 276/son maddesi hükmü değerlenderilmeden paydaş olan davalı Y.."in annesi diğer davalı Z.."nin fuzuli şagil kabul edilerek ecrimisile hükmedilmiş olması doğru değil ise de temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.
Hal böyle olunca; somut olguların yukarıda açıklanan ilkeler ile birlikte değerlendirilmesi, davalı Z.."nin kayden paydaş olan oğluna teban kullandığı belirlendiği takdirde davanın, paydaşın paydaşa karşı açtığı elatmanın önlenmesi davası olarak nitelendirilip hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.