Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden davalılar adına olan 381 parsel sayılı taşınmazın 8260 m2 olarak senetsizden davalıların miras bırakanları adına tespit ve tescil edildiğini, komşu 382 parsele uygulanan tapunun şimal hududunun fundalık okuduğunu, taşınmazın zilyetlikle iktisabının mümkün bulunmadığını ileri sürüp tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Davaların reddine ilişkin kararın temyizi üzerine Dairece, “3402 sayılı Kadastro Yasasının 12/3. maddesi hükmüne ilave bazı hükümler getiren 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmesi ve Hazine’nin eldeki davanın açıldığı tarihte davasında haklı olduğundan yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücreti ile maktu karar ve ilam harcından davalıların sorumlu tutulması” gereğine değinilerek bozulmuş olup, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, önceden verilen ret kararı kesinleştiğinden esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 6099 sayılı yasa uyarınca yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, önceden yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın temyizi üzerine; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca hak düşürücü süreden dolayı davanın reddine karar verilmesi gerekirken işin esası bakımından davanın reddedilmiş olmasının isabetsizliğine değinilerek dava tarihi itibariyle davacı Hazinenin davasında haklı olduğu, buna bağlı olarak yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulması gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra ret kararı kesinleştiğinden esas hakkında karar veirlmesine yer olmadığına, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri gözetilerek yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.
Gerçekten de işin esası bakımından 5841 Sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmesi gerektiği doğrudur. Ancak, anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve 23.07.2011 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca kurulan hükmün Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra meydana gelen değişiklik nedeniyle doğru olduğu söylenemez. Zira kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Hal böyle olunca, anılan Daire bozma kararında işin esası yönünden değinilen hususlar gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi için hüküm bozulmalıdır
Davacı Hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 08.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.