Esas No: 2011/11181
Karar No: 2012/871
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/11181 Esas 2012/871 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/06/2011
NUMARASI : 2009/112-2011/330
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalılardan M.."ın borsaya yatırılmak amacıyla kendisinden para istediğini, kazançlı bir iş olacağı konusunda kendisini ikna ettiğini, parasının olmaması nedeniyle maliki olduğu .. parsel sayılı taşınmazdaki 3 nolu bağımsız bölümü davalı Ö.."e tapuda satış suretiyle devrettiğini, davalı Ö.."ün bankadan çektiği 50.000.-TL kredinin de bir kısmının davalı Murat"ın banka hesabına havale edildiğini, bir kısmının ise M.."a verildiğini, kredi taksitlerini kendisinin ödediğini ve evde oturmaya devam ettiğini, yılbaşından sonra taşınmazın iade edileceği hususunda anlaştıklarını, ancak davalıların çeşitli bahaneler ile evin devrini ve paraların paylaşılmasını ertelediklerini, davalıların hileli olarak taşımazın devrini alarak çekilen krediyi de harcadıklarını öğrendiğini, kendisini kandırdıklarını ileri sürerek, tapu iptal ve tescile karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacının tapudaki işlemde bedeli aldığı yönünde beyanı mevcut olup, davanın yazılı belge ve tanık anlatımlarına göre ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 07.02.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat H.. T.. ile temyiz edilen davalı Ö. Serbes vekili Avukat H.. D.. geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen davalı asil gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkin olup, mahkemece davalı M.. yönünden husumet nedeniyle, davalı Ö.. bakımından ise ileri sürülen iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; kayden davacı H.."e ait olan 3182 parsel sayılı taşınmazdaki 3 nolu bağımsız bölümün 01.09.2008 tarihinde davalı Ö.."e satış yoluyla devredildiği anlaşılmaktadır..
Davacı H.., davalı M.. ile önceden tanıştıklarını ve kendisinin kireç ocağı işletmeciliği yaptığını, ancak davalı M.."ın borsa işlemleri sebebiyle aşırı kâr sağladığını ve kendisinin de parasını borsaya yatırması halinde aşırı kâr edeceğini bildirmesi karşısında parasının bulunmadığını söylemesi üzerine evi karşılığında bankadan kredi alarak borsaya yatırabileceği telkinleri ile hareket ederek davaya konu taşınmazını M."ın tanıdığı olan davalı Ö."e satış suretiyle temlik ettiğini, Ö.."ün Ziraat Bankası"ndan çektiği krediyi kendisine verdiğini, bankadan çekilen kredinin 37.500.-TL"nin aralarında yaptıkları şifahi anlaşmaya göre M."ın banka hesabına havale edildiğini, aradan zaman geçmesine rağmen borsa ile ilgilenilmediğini ve taşınmazının da kendisine iade edilmediğini ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.
Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, çekişme konusu taşınmazın temlikinin iradi olduğu gözetildiğinde taraflar arasındaki çekişmenin inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı bulunduğu açıktır.
Bilindiği üzere, 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bu türlü iddiaların yazılı belge ile kanıtlanması zorunludur. İddiasını yazılı belge ile kanıtlayamayan kimsenin 6100 sayılı HMK."nun 202.maddesi (1086 sayılı HUMK."nun 292.maddesi) gereğince yazılı delil başlangıcı sayılabilecek nitelikte banka kaydı, mektup, ihtar vs. gibi bir delilin varlığı halinde iddiasını her türlü delil ile kanıtlamasının mümkün olacağı tartışmasızdır. Öte yandan, genel olarak inançlı işlemlerde hile olgusunun işlem kapsamında mündemiç bulunduğu da izahtan varestedir.
Somut olayda; davalı Ö. tarafından davalı M."ın banka hesabına yapılan havale dekontlarının, keza davalı Ö. tarafından yapılan icra takibine ve buna itiraza ilişkin dava dosyalarının, yukarıda değinilen ilkeler ışığında değerlendirilmek suretiyle yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilip edilemeyeceğinin ortaya konulması ve gerekçelendirilerek neticeye gidilmesi gerekirken hükme yeterli ve elverişli olmayan toplanan delillerle yetinilmek suretiyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının, bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 07.02.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY YAZISI-
Davacı, kireç ocağı işletmeciliği yaptığını, askeri birliğe kireç vermesi nedeniyle H.. Ulaştırma taburunda astsubay olarak görev yapan davalı M.. ile tanıştıklarını, bilahare dost olduklarını, davalı M.."ın "benim bölüğümde borsacı bir asker vardı, 25.000 liramı 85.000 lira yaptı, şimdi terhis oldu. İstanbul menkul kıymetlerde çalışıyor, biz (diğer davalı) Ö.. ile bir miktar para koyduk, sen de paranı ver borsada değerlendirelim" teklifi ile geldiğini, parasının olmadığını bildirince, "evin var Ö.."e devredelim, 50.000 lira kredi alalım, krediyi sen öde, evde oturmaya devam et, yıl sonunda hem evi geri veririz, hem de borsadan kazandığımız paralar ile birer ev birer araba alırız" şeklinde ikna edildiğini, dava konusu taşınmazını davalı Ö.."e satış suretiyle temlik ettiğini, Ö.. tarafından bankadan alınan 50.000 lira kredinin kendisine verildiğini, bu parayı davalı M.."a, M."ın da borsacı askere gönderdiğini, yılbaşından hemen sonra kazanılan paraların paylaşılacağı evin de iade edileceği şeklinde oyalandığını, ancak vaadlerin yerine getirilmemesi üzerine aldatıldığını anladığını ileri sürüp, 3182 sayılı parseldeki 3 numaralı bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile adına tescili isteğinde bulunmuştur.
Hemen belirtilmelidir ki, genel olarak hile bir kimseyi belirli bir hususu yapmaya sevk etmek, o yönde bir irade açıklamasında bulunmasını sağlamak kastı ile o kimsede yanlış bir kanı uyandırmak ya da esasen var olan yanlış (hatalı) fikrinin devamını sağlamaktır.
Yine hile bir kimsenin gerçek durumu bilmesi halinde kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından sebebiyet verilmesidir.
İddianın içeriğinden ve ileri sürülüş biçiminden davada hile hukuksal nedenine dayanıldığı anlaşılmaktadır.Bu durumda, somut olayın hile iddiası bakımından incelenmesi gerektiği düşüncesiyle bozma konusunda çoğunluk gibi düşünmekle beraber gerekçede sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.