Esas No: 2012/670
Karar No: 2012/761
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2012/670 Esas 2012/761 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacı, miras bırakanın kardeşi ve vekili olarak, muvazaalı olarak yapıldığını iddia ettiği taşınmazların satışını ve tapu kaydının iptalini talep etti. Mahkeme, iddiaların ispatlanamaması nedeniyle davayı reddetti. Ancak Yargıtay, miras muvazaasında gerçek irade ve amacın tespit edilmesinin önemine vurgu yaparak, mahkemenin yeterli inceleme yapmadığı gerekçesiyle kararı bozdu. Muvazaayı kanıtlayacak birçok faktör bulunmakla birlikte, bedeller arasındaki aşırı fark tek başına yeterli değildir. Kanun maddeleri ise Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddeleridir.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KARACABEY 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/11/2010
NUMARASI : 2008/594-2010/641
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakan annesi E.. B.."ın vekili sıfatıyla dava dışı kardeşi E.."in, murise ait .. parsel ile 251 ve .. parsellerdeki paylarını askerlik arkadaşı olan davalı M.."e, M.."in de .. parseli murisin kardeşinin oğlu olan davalı O."a muvazaalı olarak satış suretiyle devrettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırmak amacıyla yapıldığını ileri sürerek, tapu iptal ve miras payı oranında tescile, çekişme konusu yerlerden elden çıkan var ise tazminata karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, iddiaların ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan M.. B.."ya ait 960 parsel sayılı taşınmazı ile 251 ve .. parsel sayılı taşınmazlardaki payın dava dışı oğlu E.."in vekil sıfatı ile 01.12.2000 tarihinde davalı arkadaşı M.."e, M.."in de .. parseli 06.06.2001 tarihinde murisin kardeşinin çocuğu olan davalı O.."a satış suretiyle temlik ettiği, 960 parsel sayılı taşınmazın daha sonra kamulaştırma sebebi ile 14.12.2006 tarihinde ifraz edilerek oluşan 2507 parselin davalı O.. adına kaydedildiği, davacının anılan devirlerin dava dışı kardeşi E.. yararına mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı, murisin 06.10.2001 tarihinde öldüğü ve geride mirasçı olarak davacı kızı ile dava dışı oğlu E.. K."ın kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmazların temliklerinin muvazaalı olup olmadığı yönünde mahkemece yapılan araştırmanın hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Şöyleki; miras bırakanın mal satmaya ihtiyacının olup olmadığı, davalıların alım gücüne sahip olup olmadıkları, murisin başka taşınmazlarının ve sosyal güvencesinin bulunup bulunmadığı, ölümünden önce nerede ve kiminle yaşadığı araştırılmadığı gibi, davacı ve dava dışı oğlu arasındaki beşeri ilişkiler üzerinde de durulmamıştır.
Her ne kadar bedeller arasında aşırı fark olduğu tespit edilmiş ve bedeller arası aşırı fark tek başına muvazaayı kanıtlamaz ise de, davalılardan M.. komşu köyden olup, taşınmazları edindiği halde hiç kullanmamış, taşınmazlar miras bırakanın oğlu E.. tarafından kullanılmıştır.
Hal böyle olunca; değinilen hususlar ile yukarıdaki ilkeler de gözetilerek, murisin gerçek irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde saptanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 2.2.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.