Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, davalı şirket tarafından kayden diğer davalıya ait ..parsel sayılı taşınmaz üzerinde baz istasyonu kurulduğunu ve o tarihten itibaren köy halkının tedirgin bir hayat sürdüğünü, baz istasyonunun yöre halkının sağlığını tehdit ettiğini ve geçim kaynaklarını olumsuz yönde etkilediğini ileri sürerek, baz istasyonunun kaldırılmasına karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı N.., davayı kabul etmediğini beyan etmiş, diğer davalı şirket ise dava konusu baz istasyonunun güvenlik sertifikası olduğunu, sağlık açısından herhangi bir zararının olmadığını, standart değerlere uygun olarak çalıştırıldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istemli olarak temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedildi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan çekişmenin giderilmesi ve baz istasyonunun kaldırılması isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacıların, davalı şirketin diğer davalıya ait 189 parsel sayılı taşınmaz üzerine baz istasyonu kurmasından sonra köy halkının tedirgin bir yaşam sürdüğü, baz istasyonunun yöre halkının sağlığını tehdit ettiği ve geçim kaynaklarını olumsuz etkilediği ileri sürülmek suretiyle eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İddianın bu içeriği ve niteliğine göre taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanununun 737. ve devam eden hükümlerinde ön görülen komşuluk hukukundan kaynaklandığı açıktır. Hemen belirtilmelidir ki, baz istasyonu adı verilen tesislerin işletilmesi sonucu geniş halk kitlelerine yarar sağladığı ve hizmet verildiği kuşkusuzdur. Ancak bu yararın sağlanması karşısında kişilerin zarar görmesi de kabul edilemez. Buna göre, hizmetten elde edilen yarar ile bunun karşısında verilen zararın değerlendirilmesinde zorunluluk vardır. Öte yandan, hiçbir hizmetin insan yaşamı kadar önem ve öncelik taşıdığı da düşünülemeyeceği gibi yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın sağlığından olması uygun bir sonuç olarak kabul edilemez. Öyleyse, böyle bir tehlikenin varlığının saptanması halinde gerekli önlemlerin alınmasının zorunlu ve kaçınılmaz olduğu da tartışmasızdır.
Diğer taraftan; konuyla ilgili "Elektronik Haberleşme Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddetinin Uluslararası Standartlara Göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü ve Denetimi Hakkında Yönetmelikte" bir kısım usul ve esasa dair düzenlemelere yer verilmiş olup, yönetmeliğin 12. maddesinde ölçüm yapacak personelin nitelikleri belirtilmiş ve 11. maddesinde de ölçümde kullanılacak cihazların ne olacağı belirtildikten sonra nitelikleri ve özellikleri sayılmıştır.
Somut olayda, mahkemece hükme esas alınan raporu düzenleyen bilirkişi, yönetmeliğin 12. maddesinde belirtilen yerlerden temin edilmediği gibi, tespit edilen radyasyon değerlerinin referans değerlerinin altında dahi olsa, uzun süre maruz kalınması halinde kişilere ve çevreye zarar verip vermeyeceği ve verilecek zararların neler olabileceği hususunda bilgi birikimine ve branşına sahip uzman bilirkişiye, bilirkişi heyetinde yer verilmediği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; Elektronik Haberleşme Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddetinin Uluslararası Standartlara Göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü ve Denetimi Hakkında Yönetmeliğin 12. maddesinde belirtilen niteliklere haiz bilirkişiler ile uzun süreli radyasyona maruz kalmanın insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda görüş bildirebilecek uzman kişinin de aralarında yer aldığı bilirkişi heyeti ile birlikte mahallinde yeniden keşif yapılması; davacıların taşınmazları ile çekişme konusu baz istasyonunun konumları da gözetilmek suretiyle, aynı yönetmeliğin 11. maddesinde belirtilen ölçüm cihazları vasıtasıyla gerekli ölçümlerin yapılarak yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda bilirkişilerden rapor alınması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, noksan ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacılar vekilinin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.