Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacı Hazine; davalılara ait 288 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali ile tapudan terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ve birleşen davanın davalıları, çekişmeli taşınmazdaki paylarını iyiniyetle, tapu siciline güvenerek iktisap ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü süre geçirildiğinden davanın reddine, harç, yargılama giderleri ve nispi avukatlık ücretinden davalıların sorumlu tutulmasına karar verilmiştir.
Karar, davacı hazine, davalı Y.. G.. vekili ve davalılardan M.. S.. E.., H.. A. E.., S.. Ş. ve A.. F.. vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, 3621 sayılı Yasadan kaynaklanan taşınmazın sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkin olup mahkemece karar tarihinde yürürlükte bulunan 5841 sayılı Yasa ile 3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesine ilave düzenlemeler getiren değişiklikler gözetilerek davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki; kurulan hüküm karar tarihi itibariyle doğru ise de anılan Yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih, 2009/31 Esas, 2011/77 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve karar 23.07.2011 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir. Her ne kadar Anayasanın 153. maddesi hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez ise de kesin hüküm halini almayan davası derdest bulunan çekişmelerde iptal hükmünün uygulanması gerekeceği gerek yargısal uygulamalarda gerekse öğretide kabul edilmiştir. Kesin hüküm halini almamış ve usuli kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri gereğince davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibariyle doğru olduğu düşünülse de Anayasa Mahkemesinin anılan kararı karşısında kazanılmış hak olgusundan bahsetmek de olanaksızdır.
Hal böyle olunca; 28.11.1997 tarih, 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı da gözetilmek suretiyle iddia ve savunma doğrultusunda taraf delilleri toplanarak ortaya çıkacak sonuca göre 6099 sayılı Yasa da gözönüne alınmak suretiyle işin esası bakımından bir hüküm kurulması için karar bozulmalıdır.
Davacı Hazinenin, davalı Y.. G.. vekili, davalılardan M.. S.. E.., H.. A..S.. Ş.. ve A. F.. vekili bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir.
Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.