Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden davalılara ait .. parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürerek, kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapusunun iptaline karar verilmesini istemiştir.
Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, tescilden itibaren davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .. raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava; 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptal ve sicil kaydının terkini isteğine ilişkindir.
Mahkemece, 3402 sayılı Kadastro Yasasının 12/3. maddesi hükmüne ilave düzenlemeler getiren 5841 Sayılı Yasa gereğince davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve 23.07.2011 tarihinde de resmi gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer. .Öte yandan; davacı Hazine çekişme konusu parselin kıyı kenar çizgisi içinde kaldığından bahisle eldeki davayı açtığı, davada ileri sürülen iddianın ve savunmanın içeriğine göre; yanlar arasındaki uyuşmazlığın, "kıyı kenar çizgisinin" saptanmasından kaynaklandığı açıktır.
Bilindiği üzere; son kez yürürlüğe giren 362l Sayılı Kıyı Kanunu"nun " kıyı kenar çizgisini " belirleme yöntemine ilişkin 5. ve 9. maddeleri Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış; anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekle olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.ll.l997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında "kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna; ancak 362l sayılı Kıyı Kanunu"nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine" işaret edilmiştir.
Bu durumda; öncelikle idare tarafından 362l sayılı Kanunun 9. maddesi hükmüne göre " kıyı kenar çizgisi " haritasının düzenlenip düzenlenmediği araştırılmalı, ondan sonra, üç jeolog veya Jeoloji mühendisi veya Yüksek mühendisinden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve Tapu Fen Memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılmalı; harita düzenlendiğinin ve yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı"nda belirtildiği şekilde işlem gördüğünün, böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda "kıyı kenar çizgisi" idarenin düzenlendiği harita ya değer verilerek saptanmalıdır. Harita düzenlenmediğinin yada düzenlenip de 28.11.1997 gün ve 5/3 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığının veya ilanen bildirime karşın, idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise, kıyı kenar çizgisi, bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanamamış haritadan delil olarak yararlanılarak belli edilmeli belirlenen çizgi Tapu Fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yansıtılmalı ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.
Somut olayda; çekişme konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi kapsamında kalıp kalmadığı yönünden mahkemece bir araştırma ve uygulama yapılmış değildir.
Hal böyle olunca; davadaki istek yönünden yukarıdaki ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir araştırma yapılması, infaza elverişli biçimde uzman bilirkişilerden rapor ve kroki alınarak, ondan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek bir hüküm tesisi için karar bozulmalıdır.
Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 26.1.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.