Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, satışa çıkardığı 1 ve 4 parsel sayılı taşınmalarına dava dışı E.. K.. ile ortağı F.. D.."nin müşteri olduğunu, pazarlık neticesinde iki taksitte ödenmek üzere 62.000.000.-TL satış bedelinde anlaşarak, davalı E.."a noterde satış yetkisi içeren vekalet verdiğini, ancak vekalet görevi kötüye kullanılarak taşınmazların bilgisi olmadan dava dışı B.. B.."ye, ondan da aynı gün davalıya muvazaalı olarak satış suretiyle devredildiğini, dolandırıldığını anladığını, savcılığa suç duyurusunda Bulunduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, B.. haricinde ismi belirtilen hiçbir şahsı tanımadığını, iyiniyetli olduğunu, taşınmazları satın aldığı gün adına kayıtlı bir kısım taşınmazları da sattığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının ileri sürdüğü olaylarla davalının ilgisinin olmadığı ve iyiniyetli olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden; davacı H.. T.."ın K.. Noterliği"nce düzenlenen 18.06.2010 tarihli vekaletname ile çekişme konusu 1 ve 4 nolu parsellerin satışı için dava dışı F.. D.."yi vekil tayin ettiği, vekilin anılan taşınmazları 21.06.2010 tarihinde dava dışı B.. B.."ye satış suretiyle devrettiği, B.. B.."nin de satın aldığı aynı gün taşınmazları davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, kayden maliki olduğu taşınmazları satmak için ilan verdiğini, F..D.. isimli şahsın arkadaşı ile birlikte gelerek taşınmaza alıcı olduğunu ve aralarında anlaşarak satış bedelinin 2 taksitte ödeneceğini kararlaştırdıklarını, 4.000.-TL nakit vermesi üzerine F.. D.."ye satış yetkisini içeren vekalet verdiğini, vekilin kendisinden habersiz taşınmazları el ve işbirliği içinde olduğu dava dışı B.. B.."ye onun da aynı gün muvazaalı olarak davalıya satış suretiyle temlik ederek kendisini dolandırdıklarını ve vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, bu hususlarda savcılığa şikayette de bulunduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı görülmektedir.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde " vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir... " hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya belirtilen ilkeler ışığında bakıldığında, dayanılan hukuki sebep yönünden hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca; iddianın ve savunmanın yukarıdaki ilkeler uyarınca değerlendirilmesi, keşif yapılarak taşınmazların temlik tarihindeki gerçek değerlerin saptanması, savcılığa yapılan şikayete konu soruşturma evraklarının getirtilerek irdelenmesi, öte yandan davalı vekilinin 16.12.2010 tarihli cevap dilekçesinde; davalı M.."ın dava dışı B.."le dava konusu taşınmazların pazarlığını tapuda satış tarihi olan 21.06.2010 tarihinden en az 10 gün öncede yaptığını " beyan etmesine karşılık, o tarihte dava dışı B.."in taşınmazlara malik olmadığı da dikkate alınarak, tüm bu olgular ile toplanan delillerin, toplanacak delillerle birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacı vekilinin belirtilen sebeplerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
.