Esas No: 2012/1076
Karar No: 2012/560
Karar Tarihi: 26.1.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2012/1076 Esas 2012/560 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ÇARŞAMBA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/06/2010
NUMARASI : 2006/522-2010/313
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, ortak miras bırakanın 2 parça taşınmazını 11.9.1972 tarihinde satış suretiyle, 2 parca taşınmazını da 20.4.2001 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile davalı oğluna temlik ettiğini, 163 sayılı parselin de kadastro yoluyla davalı adına tescil edildiğini; yapılan işlemlerin kendilerinden mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, ayrıca ölünceye kadar bakma akdi tarihinde mirasbırakanın hukuki ehliyetinin bulunmadığını ileri sürerek, tapu iptali ve miras payları oranında adlarına tescil istemişlerdir.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, miras bırakanın iki adet taşınmazdaki paylarını aynı akitle halasının da paylarını satın aldığını, miras bırakana ölene kadar baktığını, murisin başkaca taşınmazlarının bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, miras bırakanın ölünceye kadar bakma akdi tarihinde hukuki ehliyetine haiz olduğunun Adli Tıp raporu ile saptantığı,.. parsel sayılı taşınmazla miras bırakanın ilgilisinin bulunmadığı; diğer satış ve ölünceye kadar bakma akdine konu 6 adet parsel bakımından ise mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı temlikler oldukları gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.9.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat H.. G.. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların ortak miras bırakanının dava konusu 52 ve 131 parsel sayılı taşınmazlardaki ¼’er paylarını 11.09.1972 tarihinde ve satış suretiyle; 149 sayılı parseldeki 15/64 payı ile 97 sayılı parseldeki ¼ payını ve maliki olduğu 176 parsel sayılı taşınmazın tamamını 20.04.2001 tarihinde ölünceye kadar bakma akdiyle davalı oğluna temlik ettiği, bilahare 97 parsel sayılı taşınmazın ifraz edilerek 359 ve 361 sayılı parsellerin oluştuğu, çekişme1i 163 parsel sayılı taşınmazın ise tapulamayla davalı adına tescil edildiği, miras bırakan adına paylı mülkiyet üzere kayıtlı altı parça taşınmazın bulunduğu, başka bir ifadeyle murisin 15/64’er paydaş olduğu altı adet taşınmazının terekesinde kaldığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; 163 parsel sayılı taşınmaz bakımından, miras bırakan tarafından davalıya yapılmış temliki bir tasarruf bulunmadığı; 52 ve 131 sayılı parseller yönünden ise, miras bırakanın satış suretiyle yapmış olduğu pay temliklerinin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu belirlenmek ve benimsenmek suretiyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Davalının dava konusu diğer taşınmazlara yönelik temyiz itirazlarına gelince; miras bırakanın ölünceye kadar bakma akdi tarihinde hukuki ehliyete haiz olduğu Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın 9.4.2010 tarihli raporuyla saptandığına göre, davada dayanılan diğer hukuki sebep olan muris muvazaasının incelenip, değerlendirilmesi gerektiği tartışmasızdır.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).
Hemen belirtilmelidir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; miras bırakan 1917 doğumlu olup, 1.5.2006 tarihinde vefat etmiş, eşi E.. ise kendisinden önce 17.09.2000 tarihinde ölmüştür. M..A..’nin eşi ölmeden önce davalıyla aynı binada fakat ayrı dairelerde kaldıkları ama günlük yemek vs. ihtiyaçlarının birlikte karşılandığı, miras bırakanın eşinin ölümünden sonra davalının yanına taşındığı, ölmeden önce uzun süre (tanık beyanlarına göre 1 ilâ 3 yıl) yatalak hasta olduğu, davalının miras bırakana baktığı ve her türlü sosyal, ekonomik, sağlık vs. gibi tüm ihtiyacını karşıladığı dosya kapsamıyla sabittir. Esasen miras bırakanın sağlığında akde aykırılık iddiasıyla açmış olduğu bir dava bulunmadığı gibi, davalının bakım borcunu yerine getirdiği davacı tarafın da kabulündedir.
Öte yandan, miras bırakanın kayden paydaş olduğu altı parça daha taşınmazının bulunduğu, davacı kızlarıyla arasında herhangi bir anlaşmazlığın bulunmadığı da açıktır.
O halde, anılan bu olgular, yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; miras bırakanın ölünceye kadar bakma akdiyle yaptığı temlikin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olmayıp, gerçek bakım karşılığı, başka bir ifadeyle ölünceye kadar bakımının sağlanması amaç ve iradesiyle gerçekleştirildiği sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, ölünceye kadar bakma akdine konu taşınmazlar bakımından, farklı bir ifadeyle, dava konusu 149, 176, 359 ve 361 sayılı parseller hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle anılan taşınmazlar da kabul kapsamına alınarak yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 26.1.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.