Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 8 parsel sayılı taşınmazdaki 1 numaralı bağımsız bölümün paydaşı olduğunu, davalının bahçesine diktiği ağaçların bahçesindeki bitkilerin yetişmesini engellediğini, yaptırdığı tespit ile ağaçların 1.60 metre boyunda kesilmesi gerektiğinin belirtildiğini, komşuluk hukukuna aykırılık nedeniyle davalı bahçesindeki 22 adet leylandi ağacının yerden 1.60 metre yüksekliğinde kesilmesine ve elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, taşınmazda malik olmadığını belirterek davanın husumet nedeniyle reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının taşınmazda malik olmadığı gerekçesiyle husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, komşuluk hukukuna dayalı olarak taşınmaz sınırına sık şekilde dikilen ağaçların 1.60 metre yüksekliğinde kesilmesi suretiyle elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davalının taşınmazda malik olmadığı gerekçesiyle husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, özellikle Çeşme Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2008/569 Esas, 2009/180 Karar sayılı dosyası içeriğinden, davalı F.’nin çekişme konusu ağaçları sahiplendiği, ağaçlara zarar verilmesi nedeniyle davacı A. O..hakkında şikayetci olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, davadaki istek, yıkım olmayıp, çekişme konusu ağaçların boyunun 1.60 metre yüksekliğe indirilmesi olup, iddianın açıklanan bu içeriği ve ileri sürülüş biçiminden haksız fiil niteliğinde olduğu ve davada davalıya husumet düşeceği tartışmasızdır.
Bilindiği üzere, Çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet: geniş haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevlerde yükleyen bir ayni haktır. Medeni Kanunun 683. maddesinde "Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir." hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı kanunun 737. maddesi, komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir.
O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini gözönünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama, zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır.
Bunun içinde zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur.
Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda tarafların tüm delillerinin toplanması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.