Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, davalı adına kayıtlı 153 ada 2 sayılı parselin kıyıda kaldığını ileri sürerek tapusunun iptalini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın tamamının kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığının keşfen saptandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, 3621 Sayılı Yasa’dan kaynaklanan tapu iptali isteğine ilişkindir.
Getirtilen çap kaydından, çekişmeli 153 ada 2 sayılı parselin 03.12.2007-Kadastro suretiyle davalı adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece, keşif sonucu iki jeoloji mühendisi tarafından düzenlenen bilirkişi raporuna itibar edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ne var ki, anılan raporun hükme yeterli bir inceleme yapılmadan düzenlendiği, soyut ve çelişkili beyanlar içerdiği görülmektedir.
Bilindiği üzere; son kez yürürlüğe giren 362l sayılı Kıyı Kanunu"nun "kıyı kenar çizgisini" belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9.maddeleri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış; anılan Kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekle olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.11.1997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararın da "kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna, ancak 362l sayılı Kıyı Kanunu"nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine" işaret edilmiştir.
Hal böyle olunca, üç jeolog bilirkişisi ve fen memuru aracılığı ile yeniden keşfe gidilmesi, gözlem çukurları da açılmak suretiyle zemin incelemesi yapılması, elde edilecek bilimsel veriler değerlendirilerek kıyı-kenar çizgisinin nereden geçtiğinin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıklığa kavuşturulması; bunun yanında, bilirkişilere, saptanan bulguları gösteren ve keşfi izlemeye yarayan kroki düzenlettirilmesi, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm kurulması isabetsizdir.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.