Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2012/806 Esas 2012/483 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2012/806
Karar No: 2012/483
Karar Tarihi: 25.01.2012

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2012/806 Esas 2012/483 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2012/806 E.  ,  2012/483 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : MUĞLA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 12/04/2011
    NUMARASI : 2010/370-2011/190

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacılar, miras bırakan anneleri F.. D.."ın kendilerinden mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak 631 ve 839 parsellerdeki paylarını bedelsiz olarak davalı oğlu S.."ye satış göstererek devrettiğini, davalı S.."nin 631 parseli yine muvazaalı olarak diğer davalı N."e temlik ettiğini, N.."in iyiniyetli olmadığını, taşınmazı halen S.."nin kullandığını ileri sürüp, 631 parselin tapusunun iptali ile F. D..mirasçıları adına tescilini olmazsa taşınmazın bedeli olarak 10.000.-TL"nın davalı S."den tahsilini istemişlerdir.
    Davalı S.., taşınmazın bedelini banka aracılığı ile miras bırakana ödediğini, daha sonra taşınmazı diğer davalıya sattığını, sattıktan sonra ara sıra kiralamak suretiyle kullandığını, davalı N.., dava konusu taşınmazı tapu kaydına güvenerek iyiniyetle satın aldığını bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, davacı tarafından muvazaanın varlığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacılar ve davalı S.."nin miras bırakanı olan F.. D.. ile davalı S.."nin Muğla 2. Noterliğinde 16.6.2004 tarihinde yaptıkları satış vaadi sözleşmesiyle mirasbırakanın dava konusu 631 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payı ile dava dışı 838 sayılı parseldeki payını 20.000.-TL bedelle davalı S.."ye satmayı vaadettiği, davalı Sami"nin 17.6.2004 tarihinde mirasbırakanın Ziraat Bankasındaki hesabına 20.000.-TL para yatırdığı, daha sonra mirasbırakanın 16.4.2007 tarihli resmi akitle 631 parsel sayılı taşınmazın tamamı ile 838 sayılı parselin 444/2400 payını davalı S.."ye satış suretiyle temlik ettiği, S.."nin de dava konusu edilen 631 sayılı parseli 17.3.2008 tarihinde diğer davalı N.."e aynı şekilde devrettiği görülmektedir.
    Davacılar, anılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, ikinci el N.."in de iyiniyetli olmadığını ileri sürerek, eldeki davaya açmışlardır.
    Bilindiği gibi; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
    Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
    Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
    Öte yandan, 631 parsel sayılı taşınmazı S.."den edinen Nevin ikinci el konumunda olup iyiniyet savunmasında bulunmuştur.
    Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla, Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında, menkul mallarda aynı kanunun 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke, M.K.nun 1023.maddesinde; aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki, tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten, bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle; "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yukarıda değinilen ilkeleri karşılar nitelikte olduğu söylenemez.
    Hal böyle olunca, temlike konu edilen taşınmazların gerçek değeri ile akitteki değerin karşılaştırılabilmesi için mahkemece yerinde uygulama yapmak suretiyle taşınmazların değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınması; mirasbırakanın başka mal varlığının olup olmadığının araştırılması, taraf delillerinin eksiksiz toplanması, gerektiğinde tanıkların yeniden dinlenilmesi, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, şayet davalı S.."ye yapılan temlikin muvazaalı olduğu kanaatine varılırsa, ikinci el konumunda bulunan N.."in TMK"nun 1023 maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yaralanamayacağının tartışılması ve bu durumun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması; ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
    Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara