Esas No: 2011/12616
Karar No: 2012/460
Karar Tarihi: 25.01.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/12616 Esas 2012/460 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ: TARSUS 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/05/2011
NUMARASI : 2010/292-2011/366
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 2074 parsel sayılı taşınmaza davalıların taşkın yapılanmak suretiyle müdahale ettiklerini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, taşkın yapının öncesinde her iki parselin maliki olan kök muris tarafından yapıldığını, miras yolu ile kendilerine intikal ettiğini, iyiniyetli olduklarını belirtip savunma yoluyla temliken tescil ya ada irtifak tesis edilmesini istemişlerdir.
Mahkemece, çekişme konusu taşkın yapının iyiniyetli yapıldığı gerekçesi ile davanın reddine, TMK"nun 725/2 maddesi uyarınca davalılar lehine irtifak hakkı kurulmasına karar verilmiştir.
Karar, taraf vekillerince süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım; karşı dava temliken tescil yada irtifak hakkı tesisi isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddi ile davalılar lehine irtifak hakkı tesisine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazların bir bütün halinde kadastro öncesi kök muris M.. S.."nın zilyetliğinde olduğu, 24.10.1983 tarihinde yapılan kadastro tespitinde üç parçaya ayrılarak 2073 ve .. parselleri 1980 yılında oğlu M.. S.."ya (davalıların murisi) bağışladığından M.. adına tespit edildiği, .. parsel sayılı taşınmazın ise uhdesinde kaldığından kendi adına tespit yapılarak sicil kaydının oluştuğu, 29.11.1999 tarihinde k.. murisin .. parseli ölünceye kadar bakma akti ile davacıya temlik ettiği, 2073 parselin ise M.."in ölümü ile 23.7.2003 tarihinde davalılara intikal ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, maliki olduğu 2074 parsel sayılı taşınmaza komşu 2073 parselde bulunan binanın taşkın olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış, davalılar ise savunma yoluyla temliken tescil ya da irtifak hakkı tesisi istemişlerdir.
Bilindiği üzere; taşkın yapılarda, sosyal ve ekonomik bir değeri yok etmemek ve yapının bütünlüğünü korumak amacıyla yasa koyucu Medeni Kanunun 722, 723, 724 ncü maddelerinde öngörülenlerden daha değişik ilkelere ihtiyaç duymuş bu nedenle 725. madde hükmünü getirmek zorunda kalmıştır. Söz konusu maddeye göre “ Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur.”
Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyi niyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir.
Görüldüğü üzere taşkın yapının korunmasındaki bireysel ve kamusal yarar nedeniyle Medeni Kanunun 684, 718, 722. maddelerinde kabul edilen “ üst toprağa bağlıdır “ kuralına ayrıcalık getirilmiş taşkın yapı malikinin komşu taşınmazda inşaat veya irtifak hakkı gibi ayni bir hakkının bulunması halinde taşan kısım, taşılan taşınmazın değil, anayapının bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası ( mütemmim cüz’ü ) sayılmış, tecavüz edilen kısım üzerinde yapı maliki yararına irtifak hakkı tanınmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki taşkın yapıdan inşaat ve imalattan kasıt, taşınmaza sıkı ve devamlı surette bağlı olan esaslı yapılardır. Diğer bir söyleyişle taşan yapının tamamlayıcı parça ( mütemmim cüz ) niteliğinde olması gerekir. Onun, taşınmazın altında veya üstünde yapılması zeminde veya üstten sınırı aşması, arasında madde hükmünü uygulaması açısından hiçbir fark yoktur.
Medeni Kanunun 725. maddesinin uygulanabilmesini haklı gösterecek en önemli koşul yapı malikinin iyiniyetli olmasıdır. Bu maddede iyi niyetin tanımı yapılmamışsa da aynı kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan subjektif iyiniyet olduğunda kuşku yoktur. Yapı malikinin kendinden beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın, sınırı aştığını bilmesi veya bilecek durumda olmaması yahut sınırı aşmasında yasaca korunabilecek bir nedenin bulunması onun iyiniyetini gösterir. Yapı yapan kişinin iyi niyetli olmaması aşırı zarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın taşan kısmın yıkılması sonucunu doğuracağından iyi niyet üzerinde önemle durulmalı, olaylar, karineler, tüm taraf delilleri bir arada özenle değerlendirilmelidir. Kural olarak iyiniyetin isbatı 14.2.1951 tarih 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca taşkın yapı malikine ait ise de iyiniyet sav ve savunması def"i olmayıp itiraz niteliği taşıdığından ve kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece kendiliğinden (re"sen) göz önünde tutulmalıdır.
Ancak, komşu taşınmaz malikinin veya o taşınmazda mülkiyetten başka ayni hak sahibi olup ta zarar gören kimselerin taşınmaza elatıldığını öğrendikleri tarihten itibaren 15 gün içerisinde itiraz etmeleri, yapı malikinin iyiniyetli sayılması olanağını ortadan kaldırır. İtiraz hiçbir şekle bağlı değildir. Yapının ilerlemesini zararın büyümesini önlemek için konan bu sürenin başlangıcını objektif olarak saptamak, yapının görünebilir hale gelme tarihinden başlatmak, taşırılan taşınmaz malikinin öğrenmesine engel olan subjektif (öznel) nedenleri dikkate almamak gerekir. Aksine düşünce bu yöndeki yasa koyucunun amacını ortadan kaldırır.
(Durum ve koşulların haklı göstermesi) şeklinde açıklanan ikinci koşuldan ise imar durumuna göre ifrazın mümkün olması, ifraz halinde arsa malikinin uğrayacağı zarar ile taşkın yapı malikinin elde edeceği yarar arasında aşırı bir farkın bulunmaması, gibi hususlar anlaşılmalıdır. Bu iki koşulun varlığı halinde taşkın yapı maliki uygun bir bedel ödeyeceğini bildirerek açacağı yenilik doğurucu nitelikteki temliken tescil davası ile taşkın kısımın mülkiyetini veya üzerine bir irtifak hakkı kurulmasını istiyebilir.Ayrıca,iyiniyet savunmasının yukarda açıklanan niteliği dikkate alınıp, bu savunma içerisinde temliken tescil isteğinin de bulunduğu kabul edilerek, tescil talebi,ayrı bir davaya gerek olmaksızın açılan davada savunma yoluylada ileri sürülebilir. Esasen bu kuralın uyuşmazlıkların en kısa sürede sağlıklı biçimde çözümlenmesi ve dava ekonomisi yönünden büyük yarar sağlayacağıda kuşkusuzdur. Her davada hakim muhik tazminat (uygun bedel) olarak salt temlik edilecek arsanın bedelini değil,gerektiğinde taşınmazının bir kısmını terk etmek zorunda kalan malikin özverisini düşünerek uzman bilirkişiden dava tarihine göre devredilen arsa bedeli yanında, geride kalan kısmın uğradığı değer kaybı varsa taşınmaz malikinin öteki zararları gibi konularda da rapor almak suretiyle Medeni Kanunun 4, Borçlar Kanunun 42. maddeleri uyarınca ve aynı zamanda sebepsiz zenginleşmeyi de önleyecek biçimde en uygun bedeli tayin ve takdir etmeli, bu bedel karşılığında tecavüzün şekline, taşkın yapının ve taşınmazların niteliğine göre, taşılan yerin mülkiyetinin devrine veya üzerinde irtifak hakkı kurulmasına karar vermelidir.
Öte yandan, taşkın yapı ile iki komşu taşınmaz fiilen birleşmekte, iktisadi bir bütün oluşturmaktadır. Olayın bu özelliği itibariyle taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa kabul edildiği üzere taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir.Bu durumda taşınmazların miras yoluyla veya temliken intikal etmesi halinde yeni maliklerde maddede belirtilen haklardan yararlanabildikleri gibi borçlardan da sorumlu tutulurlar. Somut olaya gelince; davalıların adına kayıtlı 2073 parsel üzerinde bulunan 2 katlı betonarme binanın davacıya ait 2074 sayılı parsele tecavüzlü olduğu, aynı zamanda binanın bir kısmınında kadastral yola taşkın bulunduğu keşfen sabittir. 3194 Sayılı Yasanın 15. maddesi uyarınca tecavüzlü bölüm yönünden ifrazın olanaklı olmadığıda dosya içinde bulunan belgelerden anlaşılmaktadır. O halde, bir an için davacı parseline taşan kısım bakımından davalılar lehine bir durum oluştuğu kabul edilse bile yola taşkın olması nedeniyle binanın korunamayacağı açıktır. Temliken tescilin mümkün olmadığı durumda irtifak hakkı tesisinin olanaklı olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.