Esas No: 2011/11689
Karar No: 2012/412
Karar Tarihi: 23.1.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/11689 Esas 2012/412 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KUŞADASI 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/02/2011
NUMARASI : 2009/137-2011/34
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, maliki Olduğu .. ada, .. parsel sayılı taşınmazda yer alan 27 nolu bağımsız bölümün satışı için verdiği gazete ilanı üzerine müşteri olan davalı ile 80.000,00 TL bedel karşılığında taşınmazın devri konusunda anlaştıklarını, tapuda resmi işleri yapmak üzere davalı ve dava dışı arkadaşı kendisini M. C. olarak tanıtan kişi ile Tapu Sicil Müdürlüğünde bir araya geldiklerini, “ satış akdi yapılıncaya kadar babasının İşbankasından para çekip geleceğini” bildirmesi üzerine akdin tamamlandığını ancak davalının herhangi bir bedel ödemediğini ve devir işleminden sonra da kaçtıklarını, vaki işlemler nedeniyle zarara uğradığını, hileli davranışları sonucu kandırıldığını, aynı gün Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunduğunu ileri sürerek, tapunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, çekişme konusu daireyi bedelini ödemek suretiyle satın aldığını, 60.000,00 TL bedel üzerinden anlaştıklarını, dava dışı M.. C.’ın aracılık ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının iddiasının sübut bulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece; iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, taşınmazı gerçekten satma iradelerinin bulunmasına karşın tapuda işlem tekemmül ettirildikten sonra çeşitli sebepler ileri sürülerek davalı tarafın satış bedelini ödemediğini ve kendilerini hileli davaranışlarla dolandırma yoluyla taşınmazların mülkiyetini devretmek zorunda bıraktığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. İddianın içeriği ve ileri sürülüş biçimine göre davada dayanılan sebebin hile olduğu açıktır.
Bilindiği üzere; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur.B.K"nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Anılan husus resmi belgeler yönünden de Türk Medeni Kanununun 7/2 maddesinde dile getirilmiştir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluylada kullanılabilir.
Somut olaya gelince; 363 ada, 3 parsel sayılı taşınmazın davacı Ö. I. A. adına kayıtlı iken gazete ilanı üzerine müşteri olan davalı ile kendisini M. C. olarak tanıtan A. Z. K. eşliğinde pazarlık yaptıkları, satış bedeli konusunda anlaşmaları üzerine, 24/04/2009 tarihinde Kuşadası Tapu Sicil Müdürlüğünde biraraya geldikleri, satışı düzenleyen aktin imzalanması aşamasında satış bedelinin istendiğini ve "Babasının parayı İşbankasından çektiği ve kapıda beklediğinin" beyan edilmesi üzerine akdin imzalandığı, dışarı çıkıldığında da .. Cafeye götürüldüğü, davalının babasının Cafede olmadığı gibi cep telefonu ile konuşma bahanesi ile dışarı çıkıp bir araçla kaçtıkları aynı gün dolandırıldığı iddiasıyla Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunduğu, Cumhuriyet Savcılığında hazırlık aşamasında tanık olarak dinlenen C. Y."ün; "... Cafe"yi devretmek üzere verdiği ilan üzerine müşteri olan ve kendisini A. Z. K. olarak tanıtan kişi ile 21/04/2009 tarihinde devir sözleşmesi yaptıkları,nı 10.000,00 TL. peşinat verilmesi, bakiye 40.000,00 TL"nin ise 21/05/2009 tarihinde ödenmesi konusunda anlaştıklarını ancak peşinatı ödemeyip kaçtıklarını " ifade ettiği, anılan Cafe"de 21/04/2009 tarihi itibariyle çalışmaya başlayan F. B."nın ise "kendisini işe alanın M. C. adllı kişi olduğunu, M. ile davalı C."in arkadaş olduklarını, davacının M. ve C."le 3 gündür görüştüklerini, 24/04/2009 tarihinde Cafe"ye birlikte geldiklerini, alt katta 15/20 dk kadar birlikte oturduklarını,C."le arkadaşının ne zaman dışarı çıktıklarını farketmediğini, davacının panik halde davalı ile arkadaşını sorduğunu" ifade ettiği, hazırlık aşamasında alınan bu beyanlar yanısıra eldeki dava dosyasında dinlenen tanık anlatımlarının da davacı iddialarını teyit eder nitelikte olduğu, öte yandan her ne kadar davalı tarafından satış bedelinin ödendiği savunulmuş ise de bunun yazılı bir belge ile kanıtlanamadığı gibi hakkında yaptırılan ekonomik -sosyal durum araştırmasında; Ankara- Mamak belediyesinde aylık 800.00 TL maaş karşılığında temizlik işçisi olarak çalıştığı, 22 yaşında, evli- iki çoçuklu olup annesi ve yengesi ile birlikte yaşadığı, adına kayıtlı tek malvarlığının dava konusu taşınmaz olduğu, Ankara"da ikamet ettiği, satış öncesinde Kuşadası"nda satışa aracı olan M.C."ın evinde kaldığı (A. Z.. K.) , aralarında fikir ve iş birliği olduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, satış bedeli (semen) satışın asli unsurlarından birisidir. Semen ödeneceği düşüncesi uyandırılarak taşınmazın mülkiyetinin naklinin sağlanması ve ondan sonra semenin ödenmemiş olması yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde iradeyi fesada uğratan sebeplerin gerçekleştiğinin kabulünü gerektirir.
Bir başka ifade ile, elbetteki taraflarca bedelin yani semenin sonra ödeneceği kararlaştırılabilir. Böylesi bir durumda Borçlar Kanununun 893. maddesi hükmü uyarınca satış bedeli üzerinden ipotek yaptırılması mümkün bulunduğu gibi, Borçlar Kanununun 217. maddesi delaletiyle 211. maddesi hükmü gereğince bedel ödenmediği takdirde taşınmazın mülkiyetinin iade edileceğine dair ihtirazi kayıt konulabilir. Böylesi bir olgu tapunun iptali ile eski malike intikaline olanak saglar ise de, koşulsuz olarak bedelin sonradan ödenmesi taraflarca kararlaştırılmış ise de satıcının hakkı bedel olup ödenmemesi halinde yasal yollara müracaat ederek tahsili sağlanabileceğinden ödememe tapu iptal ve tescilin hukuki nedenini teşkil etmez. Oysa somut olayda bedelin ileriki tarihlerde ödeneceğine dair taraflar arasında bir anlaşma bulunmamakta hemen ödeneceği yönünde davacılarda bir kanı uyandırılarak kayıt maliki bir oldu bittiye getirilerek temlikin sağlandığı görülmektedir. Öyle ise, davacıların hileye maruz bırakılmadıklarını söyleyebilme olanağı yoktur. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.1.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.